Kim Daha Iyi Siker? Ch. 01

Story Info
A young woman gets fucked by boyfriends father (Turkish)
9k words
4.46
32k
2

Part 1 of the 4 part series

Updated 08/05/2022
Created 07/18/2007
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
64 Followers

O yaz Tuba 19 yaşına girmişti. Güzel bir kızdı. Hem de çok güzel. Erkeklerin hoşuna gittiğini, bluğa erdiği andan beri biliyordu. Bunda, güzelliğinin önemli rolü olduğunu da biliyordu gerçi ama, asıl nedenin ona karşı duyulan cinsel istek olduğunu çok erken farketmişti. Güzelliğinden daha önemliydi bu nedense.

Evde olduğu zamanın çoğunu aynanın karşısında geçiriyordu. Babası da annesi de çalıştıkları için, okul dışında kalan zamanlarda evde yalnız başına ve özgür olabiliyordu. Böyle zamanlarda en büyük merakı, yapmaktan en hoşlandığı şey, soyunup aynanın karşısına geçmek ve vücudunun güzelliklerini doya doya seyretmekti. Kumral saçları, sırtının ortasına kadar iniyordu neredeyse. Koyu mavi, hatta neredeyse lacivert gözleri çok dikkat çekiciydi doğrusu. Küçücük, ucu yukarı kalkık burnuyla küçük ağzının kıvrık, etli dudakları, yüzünün gözalıcı hatlarını süslüyordu. Boynu uzun, küçük birer portakal iriliğindeki sivri uçlu memeleri taş gibi sert, beli incecik, birden genişleyen kalçaları yusyuvarlak, bacakları bitmeyecekmiş kadar uzun, ayakları küçük, bir bebeğinkiler kadar düzgün ve biçimliydiler. Doğrusunu söylemek gerekirse, onu gören her erkeğin başını döndürecek kadar güzeldi. Bunların üstüne bir de, kaynağını bilemediği ama varlığından kesinlikle emin olduğu o güçlü cinsel çekicilik ekleniyordu işte.

Üstelik her geçen gün daha da güzelleşmişti. Kalçaları giderek dolgunlaşmıştı. Öyle ki, aynaya sırtını dönüp kendini seyrettiğinde, kıçının güzelliği onun bile başını döndürüyordu. Bembeyaz, adeta şeffaf gibi görünen teni pürüzsüzdü. Koltukaltları ve kasıkları dışında, vücudunda hiç tüy yoktu. Bunlar da, yumuşacık tüylerdi zaten. Ama Tuba, annesinin epilasyon kremiyle, tüm tüyleri temizliyordu. En büyük hazinesi olduğunun bilincine erkenden vardığı küçük amı da, her yeri gibi çok güzeldi.

18 yaşını bitirdikten yalnızca 3 gün sonra, bir arkadaşının evinde verilen partide, ilk kez sikilmişti. Erkek ondan yalnızca 1 yaş büyüktü. Doğrusunu söylemek gerekirse, ikisi de bu işin nasıl yapıldığı konusunda pek bilgi sahibi değillerdi. Yalnızca içgüdüleriyle ve kulaktan duyma bilgilerle donatılmıştılar. Ama olay Tuba'nın inanılmayacak kadar hoşuna gitmiş ve bu da yaşamında yeni bir evrenin başlamasına neden olmuştu. Eline geçen her fırsatı değerlendirmek, neredeyse hiç durmadan sikişmek istiyordu Tuba.

Bunu elde etmenin hiç de zor olmadığını da çabucak anlamıştı. Güzellik ve çekiciliğiyle zaten tüm erkeklerin ilgi odağıydı. Hepsi sikmek istiyordu onu. Tuba'ya düşen ise bunlar arasından istediğine, canının çektiğine vermekti yalnızca. Hayatından memnundu yani. Düzenli olarak doğum kontrol hapı kullanmaya başlamıştı. Erkekleri fazla üzmeden, kolayca verdiği farkedilmeye başladıktan sonra da, giderek daha çok sikilir olmuştu. Sikildikçe daha çok zevk alıyor, sikildikçe daha güzel vermeyi, daha güzel sikişmeyi öğreniyor ve bu da sikilmekten daha da büyük bir zevk almasına neden oluyordu. En büyük özelliği, belinin çok çabuk ve çok sık gelmesiydi. İlk farkettiklerinden biri de, akranlarından biraz daha büyük erkeklerin daha iyi sikmekte olduklarıydı. Bunun nedeninin tecrübe olduğunu da kavramıştı hemen. Bu yüzden, tercihini okulun büyük sınıflarındaki erkekler yönünde kullanıyordu artık.

O yıl okul tatile girdiğinde aklını ondan iki sınıf büyük Hataylı bir oğlana, Ali'ye takmıştı Tuba. Diğerlerinden çok değişikti Ali. Bir kere esmerdi. Simsiyah, kıvırcık saçları vardı. Gözleri de simsiyahtı. Onu çok yakışıklı buluyordu Tuba. Tek dezavantajı, Ali'nin kendi sınıfındaki bir kızla, Sevim'le takılmakta olmasıydı. Bu yüzden, aylarca fırsat kollamasına rağmen kendini ona siktirmeyi başaramamıştı. Aslında Ali'nin fazla direnemeyeceğini, birbirlerine yakın oldukları zamanlarda üstünde dolaşan bakışlarından anlıyordu ama, Sevim, bir polis gibi başındaydı oğlanın her an.

Tatilin ikinci günü sokakta rastladığı bir arkadaşından Sevim'in ailesiyle birlikte tatile gittiği öğrendi Tuba. İki hafta sonra o da, annesi ve babasıyla, 3 haftalığına tatile gidecekti zaten. Acaba Ali de gitmiş miydi bir yerlere?

Eve döner dönmez telefon etti Hataylı oğlanın evine. Doğrusunu söylemek gerekirse şanslıydı. Telefona cevap veren Ali'nin kendisiydi. Anlattığına göre, annesi Hatay'a gitmişti. Babası ise bazı işleri halletmek üzere İstanbul'da kalmıştı. Bir hafta sonra da, baba-oğul birlikte gideceklerdi. İşte aradığı fırsat geçmişti Tuba'nın eline. Ertesi gün saat onda buluşmak için sözleştiler hemen. Tuba o saatte Ali'nin evine gidecekti. Dudaklarında mutlu bir gülümsemeyle telefonu kapadı.

O gece yatağında yatarken, Ali'yi düşündü hep. İstediğini elde etmeye çok az kalmıştı. Başbaşa kaldıklarında, Hataylı oğlanın kurtuluşu olmayacaktı. Mutlaka siktirecekti ona kendini Tuba.

Sabah erken kalkıp, özenle hazırlandı. Öldürücü olmak, Ali'nin aklını başından almak istiyordu. Önce uzun uzun duş yaptı. Giymek için de, beyaz penye şortunu seçti. İki yıl önce alınmıştı bu şort. O zaman boldu. şimdi ise üstünde daracık duruyordu. Çok yıkanmaktan incelen ve yarıyarıya şeffalaşan kumaşı, kıçının yuvarlaklarını sımsıkı sarıyor, biraz da aralarına giriyordu. İçine külot giymediği için, teninin pembeliği, olduğu gibi belli oluyordu kumaşın altından. Tuba, biraz oturup kalktıktan sonra, zaten oldukça kısa olan paçalarının buruşup, daha da yukarı çıkacağını ve özellikle arkadan bakanların, kıçının yuvarlaklarının bacaklarıyla birleştiği yerleri görebileceğini biliyordu. Önü düğmeliydi şortun. Ama, dar geldiği için son düğmeyi kapayamıyordu. Bu nedenle de, göbeği açıkta kalıyordu. Tuba, göbeğinin çok güzel ve tahrik edici olduğunun da farkındaydı. Bunu gözlerden gizlememek için de, kısa kollu açık mavi, penye kumaşı incecik bir büstiyer giymişti. Memeleri, sanki çıplakmış gibi belli oluyordu kumaşın altından.

Bisikletle gidecekti Ali'nin onlarınkine çok yakındaki bir sitede bulunan evine. Bu nedenle incecik bez ayakkabılarını geçirmişti ayaklarına. Ama oraya ulaşır ulaşmaz, kurtulmayı planlıyordu ayakkabılarından. Ayaklarını mutlaka göstermeliydi Ali'ye.

Bisiklete binmek, şortunun üstünde istenen etkiyi yapmıştı tabii. Ali'nin yedinci kattaki evine çıkmak için bindiği asansörün aynasına arkasını dönüp, durumu kontrol etti Tuba. Beklediği gibi, kıçının yuvarlakları ortadaydılar. Üstelik pedal çevirmek yüzünden biraz terlemişti de. Bu da, ince penye kumaşın kalçalarına iyice yapışmasına neden olmuştu. Kısacası, işler yolunda gidiyordu.

Tuba'ya kapıyı Ali açmadı. Karşısındaki, 50 yaşının üstünde gösteren, Ali'den daha kısa boylu, şakakları hafifçe kırlaşmış siyah kıvırcık saçlı, simsiyah bıyıklı, gömleğinin açık düğmelerinden kıl içindeki göğsü görünen biriydi. Donup kalmıştı sanki Tuba. Tanrım, bir yetişkin, gerçek bir erkekteki karşısında duran. Onun kapkara gözlerine baktıkça, dizlerinin bağının çözüldüğünü hissediyordu sanki. Dahası, adam da donup kalmıştı biraz. Tuba onun alev alev yanan gözlerinin, tepeden tırnağa üstünde dolaştığını hissediyordu. Böyle ne kadar konuşmadan, birbirlerine baktılar, bilmiyordu.

- "Burası Ali'nin evi değil mi..?" diye sorabildi neden sonra.

- "Evet... Ben de Ali'nin babasıyım... Gir içeri..."

Kenara çekilip, ona yol verdi adam. Tuba onun önünden geçerken başı dönüyordu sanki. İçeri salona doğru yürümeye başladı. Adam da hemen peşindeydi. Tuba onun gözlerinin, kıçının şorttan taşan yuvarlaklarına kilitlenip kaldığını hissediyordu adeta. Hissetmek ne kelime, o kapkara gözlerin bakışları, kıçını yakıyordu sanki.

Salonda Ali karşıladı onu. Oturup konuşmaya başladılar. Ama adam, yani Ali'nin babası da hala oradaydı. Ortalıkta dolaşıyor, dışarı çıkmak üzere olan birinin tipik davranışları içinde, birşeyler aranıyordu. Tuba onun kapkara gözlerinin, yakaladığı her fırsatta ona kilitlendiğinin farkındaydı. Ortadaki masanın başında, iskemlelere oturmuşlardı Ali'yle. Önce bacak bacak üstüne atmıştı Tuba. Sonra, aklına gelip, ayakkabılarını çıkardı. Şimdi çıplak ayakları da adamın gözleri önündeydi. Ali bir akşam önce televizyonda seyrettiği bir filmi anlatıyordu ona. Ama Tuba onu dinlemiyordu bile. Tüm aklı, üstünde dolaşan ve değdiği yeri yakan bakışlardaydı. Birara ayağa kalkıp, şöyle bir dolandı ortalıkta. Sonra tekrar Ali'nin yanına döndü. Ama bu sefer iskemleyi ters çevirdi ve ata iner gibi oturdu. Kollarını iskemlenin arkalağına dayamış, belini bükerek, biraz öne eğilmişti. Böyle yapınca, kıçını, olduğu gibi ortaya çıkardığını biliyordu. Ne kadar doğru yaptığını da, hemen anladı tabii. Adam şimdi, yalnızca arkasında dolaşıyordu. O kara gözlerini, kıçının şortundan taşan yuvarlaklarından alamıyor olmalıydı.

Yaklaşık yarım saat kadar sürdü bu. Sonra adam oğluna birşeyler söyledi ve çıkıp gitti. Son anda gözgöze gelmişlerdi Tuba'yla. İnsanın içine işleyen bakışlarla bakıyordu adam. Tuba'nın anlatamayacağı bir biçimde ürpermesine neden olan bakışlarla. Gözlerini adamın kapkara gözlerinden kurtardığında da, bambaşka birşeyi farketti. Adamın pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığı. Siki kalkmıştı adamın. Kocaman olup, pantolonunun önünü kabartmıştı. İşte bu, gerçekten de başdöndürücü bir şeydi Tuba için. Tüm vücudunu ateş basmış gibiydi. O anda adamın önüne diz çöküp, onun için kalkmış sikini ağzına alıp emmeyi ne kadar isterdi aslında. Ama bunun, en azından o an için imkansız olduğunu kavrayabiliyordu.

Sonunda yalnız kaldılar Ali'yle. Böylece de, Tuba'nın ayakları biraz yere bastı. Öyle ya, oraya aslında Ali için gelmişti. Babası hiç de hesapta yoktu. Sırf Ali için hazırlanmış, özenle, güzelliklerini teşhir edecek biçimde ve onu tahrik etmek umuduyla giyinmişti. Yeniden konuşmaya başladılar. Durmadan Hatay'ı anlatıyor, tatilde yapmayı planladıklarından söz ediyordu Ali. Halbuki Tuba'nın aklı başka yerdeydi. Biran önce kendini siktirmek istiyordu ona.

Ama Ali'yi hala tam istediği yere getirememişti galiba. Hataylı oğlan, sokağa çıkıp, biraz bisiklete binmeyi önermişti. Böylece eline önemli bir fırsat geçirmiş olacağını düşünerek, fazla itiraz etmedi Tuba. Yakındaki korunun dar yollarında pedal basarlarken hep Ali'nin önünde olmaya dikkat etti. Böylece şortundan taşan kıçını, ona bol bol göstermiş oluyordu. Öğleden sonra tekrar eve döndüler.

Ali televizyonu açtı ve içeri gidip, elinde bir kasetle döndü sonra da. Yüzünde şeytanca bir gülümseme vardı Hataylı oğlanın. Bu da Tuba'yı meraklandırmıştı tabii.

- "Bak sana ne seyrettireceğim..." dedi sonra Ali.

O kasedi videoya yerleştirirken, Tuba da merakla kutusunu almıştı eline. Bir porno filmiydi bu. İşler sonunda yoluna giriyor, istediği noktaya geliyordu galiba.

- "Nerden buldun bunu Ali..?" diye sordu.

- "Babamın..."

- "Baban porno filmlere mi meraklı..?"

- "Hem de nasıl... Annem de öyle... Akşamları ben yattıktkan sonra, daha doğrusu benim yattığımı sandıklarında, birlikte porno filmi seyredip sikişiyorlar biliyor musun..?"

- "Doğru mu söylüyorsun..?"

- "Doğru tabii... Kaç kere seyrettim onları..."

- "Hadi çalıştır videoyu da, biz de seyredelim o zaman... İyice meraklandım..."

- "Şu anda ben de meraklandım doğrusu... Bu filmi seyretmedim ben de. Babam genelde bunları kiralıyor ve bir kaç gün evde duruyor filmler. Fırsat bulduğumda, ben de seyrediyorum hepsini. Ama bu filme fırsatı, ilk kez şimdi buluyorum..."

Videoyu çalıştırdı Ali. Birlikte, televizyonun tam karşısındaki geniş kanepeye oturup, seyretmeye başladılar. Ali bir köşeya oturmuştu, Tuba da öbürüne. Ali'nin ayakları yerdeydi. Tuba ise bacakları karnına çekili, yüzü Ali'ye dönük, çıplak ayakları kanapenin üstünde oturuyordu. şortunun incecik ağının kıçının yarığına iyice girdiğini ve amının neredeyse görünmek üzere olduğunu biliyordu. Konusu, kocasının izniyle, durmadan başka erkeklerle sikişen bir ev kadının maceralarıydı filmin. Kocası evin çeşitli yerlerine video kameralar yerleştirmişti ve akşam eve geldiğinde karı-koca birlikte bu videoları izleyip, sikişiyorlardı. Doğal olarak Ali'nin ilgisi, filmin kahramanı olan kadının üstünde toplanmıştı. Kimi zaman sesli olarak yaptığı yorumların tümü de, kadınla ilgiliydi tabii. Tuba ise erkeklerden alamıyordu gözünü. Özellikle de onların kocaman siklerinden. Hepsi de yetişkin, gerçek erkeklerdi bunların. Onları görmek, aylardan beri kendini siktirmek için uğraştığı Ali'yi gözünde küçültmüştü sanki.

Sonra, Ali'nin şortunun önünde meydana gelen kabarıklığa farketti. Alabildiğine kalkmıştı Hataylı oğlanın siki. Parlak şortunun kumaşı altından, tüm hatlarıyla belli oluyordu. Böyle kalkmış bir sike, bu kadar yakın olmak, birden başını döndürüdü. Filmden çok, oraya ilgi duyuyordu artık. O siki istiyordu. Ali'den bir hareket gelmediğine göre, ilk o davranmalıydı herhalde. Sağ ayağını yavaş yavaş Ali'ye doğru uzatmaya başladı. Sonra da iyice uzatıp, ayağının bir bebeğinki kadar yumuşak ve düzgün parmaklarını, Hataylı oğlanın şortunun altında yatmakta olan sikin üstüne koyuverdi. İkisi de titrediler bu temasla. Öylesine sıcaktı ki sik, Tuba parmaklarının yandığını hissediyordu. Biran için gözgöze geldiler. Sonra Ali'nin gözleri televizyonla Tuba'nın gözleri arasında gidip gelmeye başladı.

İkisi de susuyordu artık. Tuba, ayağının hafif hareketleriyle, parmaklarını Hataylı oğlanın sikinin üzerinde dolaştırmaya başlamıştı şimdi. Aslında parmaklarını sikten ayıran şort kumaşından şikayetçiydi. Sonra Ali yardımcı oldu ona. İki eliyle şortunu belinden tutup, dizlerinin üstüne kadar indiriverdi Hataylı oğlan. Tuba, onun bunu yapabilmesi için ayağını biraz çekmişti tabii. şimdi de gözlerini, artık tüm ihtişamıyla önünde olan sikten alamıyordu bir türlü. Ali'nin esmer vücudunun başka yerlerinden daha da koyu renkliydi. Büyüklüğü Tuba'nın başını döndürüyşordu. Yirmi santime yakın bir uzunluktaydı. Ali biraz daha büyüyüp olgunlaştığında, sikinin de daha büyüyeceği kesindi. Kasıklarındaki simsiyah kıllar, kocaman taşaklarını da kaplamıştı. Tıpkı bir mantara benzeyen ve mosmor kesilmişti. Ayağını tekrar uzatıp, parmaklarını yeniden ona dokundurdu Tuba. Böyle çıplak bir sike dokunmak, çok daha güzel, çok daha zevkli, çok daha uçurucuydu. Sonra parmakları, tekrar hareketlendiler. Ali'nin siki bir nabız gibi atıyor, en ucundan en dibine kadar üstünde gezinen parmaklarının altında zonkluyordu. Birden fışkırtmaya başladı Ali. Beli geliyor, Tuba'nın ayağına, kendi karnına, üstündeki t-shirt'e, her yere bulaşıyordu.

Tuba inleyerek fırladı yerinden. Kanapede dizlerinin üstünde durup, başını Ali'nin kasıklarına gömdü. Sonra da, her yere bulaşmış olan belleri yalamaya başladı. Çok güzeldi tadı. Zevkten gözleri kararıyordu. Sanki bulutların üstüne çıkmıştı. Neredeyse beli gelecekti onun da. Yalayabileceği bel kalmadığında, küçük eliyle Ali'nin hala taş gibi sert ve dimdik olan sikini en dibinden tutup, onun şimdi daha da morarmış olan başını yalamaya başladı. Hataylı oğlanın vücudunun hareketlerinden, karın adalelerinin kasılmasından, yaptığının, onun da çok hoşuna gitmekte olduğunu görebiliyordu. Sonra ağzını açıp, o mosmor başı dudaklarının arasına aldı. Kısa süre içinde geliştirdiği sik emme sanatını Hataylı oğlana göstermek istiyordu.

Ağzının içindeki sik, ateş gibi yanıyor, nabız gibi atıyordu. Emdikçe, ucundaki delikten, içinde kalmış bir kaç damla bel de gelmişti ağzına. Bu Tuba'yı çılgına çevirmişti. Başı yukarı aşağı oynamaya başladı. Artık Ali'nin sikini, yumuşak hareketlerle ağzına sokup çıkarıyordu. Aylardır rüyalarını süsleyen şey, işte gerçekleşmişti. Sonunda, Hataylı oğlanın sikine ulaşmıştı. Sonra bir lav dalgasının damağına yapıştığını hissetti. Tekrar beli geliyordu Ali'nin. Beli geliyor ve ağzının içine, bademciklerinin, küçük dilinin üstüne, gırtlağına fışkırıyordu. Hırsla emmeye başladı Tuba. Sanki Hataylı oğlanın içini boşaltmaya çalışıyormuş gibi emiyordu. Birden kafasının içinde bir top patlamış gibi oldu. Vücudu sarsılıyor, beli geliyordu onun da.

Ama, ağzından bir an bile bırakmadan sürdürdü Ali'nin sikini emmeyi. Doymak bilmiyordu. Sonunda elde etmeyi başardığı şeyin bitmemesini istiyordu. Dili kıvır kıvırdı. Ağzının içini dolduran sikin çevresinde dolaşıyor, uzanabildiği her yerini okşuyordu. Bir taraftan da sürekli başını hareket ettiriyordu. Hiç bir yumuşama belirtisi göstermeyen sik, bir en ucuna kadar çıkıyordu ağzından, bir alabildiğine gömülüyordu içeri. Ali'nin vücudu da zevkle kıvranıyordu kanapenin üstünde. Tuba, bunu kendi başarısının şaşmaz bir ölçüsü olarak algılıyordu tabii. Sik emmeyi gerçekten de iyi bildiğini anlıyordu artık. Öylesine iyi ki, şimdi ağzının içindeki sikin sahibini mestetmeye yetiyordu işte. Sonra sağ elini de devreye soktu Tuba. Ali'nin iri birer torba gibi sarkan kıllı taşaklarını avucuna alıp, okşamaya başladı. Onu zevkten uçuran bellerin üretim yeriydi bu yumuşacık torbalar. Bunu bilerek, sanki kırmaktan korkar gibi, yumuşacık dolaştırıyordu parmaklarını onların üstünde.

Bu sefer Ali de biraz hareketliydi. Kalçalarının başta hafif, ama sonra giderek hızlanan hareketleriyle, Tuba'ya yardımcı oluyor, sikini onun bir vantuz gibi emen ağzına sokup çıkarıyordu. Üstelik şimdi, yüksek sesle inlemeye, arasıra konuşmaya bile başlamıştı.

- "Offf çok güzel emiyorsun Tuba..." diyordu, "Tam bir orospu gibi emiyorsun sikimi... Ohh şimdiye kadar kimse böyle güzel emmemişti... Ohhh ağzın am gibi..."

Tuba'nın beyninde küçük patlamalara neden oluyordu bu sözler. Aldığı zevki on kat daha büyütüyordu. Bu nedenle, daha da hırsla emiyordu Ali'nin sikini. Dünyası bir anda küçülmüş gibiydi. Yalnızca ağzının içindeki sik ve beyninde yankılar yaratan inlemeler, sözler vardı bu dünyada. Biraz sonra ağzının içinde patlayacak olan volkanın müjdesini veren o ilk damlaları dilinin üzerinde hissetiğinde, heyecanı son kertesine çıktı. Başını son bir hareketle Ali'nin kucağına bastırıp, sikinin alabildiği kadarını aldı ağzının içine. Artık iyice şişmiş olan kocaman başı, bademciklerine dayanmıştı şimdi. O anda da fışkırtmaya başladı Ali. Peşpeşe gelen salvolar halinde, alev alev yakan erkeklik sıvısını, Tuba'nın boğazına boşaltıyordu. Tüm vücudu titriyor, dalgalanıyor, ağzından hayvansı inlemeler çıkıyordu. Tuba'nın vücudu da, dalga dalga sarsılıyordu. Bu seferki daha güzeldi. Ali'nin belleri, mide borusunu yakarak midesine inerken, onun da tekrar beli gelmeye başladı. Sonra öylece yığılıp kaldı Hataylı oğlanın kucağına.

Tekrar kendilerine geldiklerinde, Ali kalkıp banyoya gitti. Halbuki Tuba'nın canı sikilmek istiyordu. Gerçekten sikilmek. Peşinden de bir daha ve bir daha. Ama geri döndüğünde, üstünü değiştirmiş, temiz şeyler giymişti Ali. Hiç de devam etmeye niyetli görünmüyordu.

- "Babam birazdan gelir..." dedi sonra da.

Aslında bu sözü "artık devam edemeyiz" anlamına söylemişti ama, bu Tuba'nın onun babasını, o müthiş görüntülü, o "gerçek erkek" görüntülü adamı ve sabah olanları hatırlamasına neden olmuştu yalnızca. Bu da içindeki ateşin daha da büyümesine oldu. Kimbilir ne kadar zevkli bir şey olurdu onun tarafından sikilmek.

Ertesi gün tekrar buluşmayı kararlaştırdılar. Sabah telefonlaşacaklardı. Eğer Ali'nin babası yine dışarı çıkacak olursa, Tuba onlara gidecekti. Yoksa Ali, Tuba'nın evine gelecekti.

O gece yatakta, gün boyu olanları düşündü Tuba. Ali'yi sonunda elde etmiş olması, küçük bir zaferdi tabii. Ama düşündükçe, Hataylı oğlanın babasının görüntüsü gözlerinin önüne geliyor ve geri kalan her şeyi silip atıyordu. Sonra da ertesi gün Ali'ye kendine gerçekten siktirebileceği aklına geliyor ve sabırsızlanıyordu. Ama aklına takılan bir soru vardı hep. Kim daha iyi sikerdi acaba? Ali mi, babası mı?

Sabah kötü bir sürpriz bekliyordu onu. Kahvaltıda annesi, birlikte yazlk evlerine gideceklerini söyledi ona. Hemen itiraz etti tabii Tuba. Ama bir faydası olmadı bunun. Annesi ısrarlıydı. Tatile gitmeden önce yazlık evde yapılacak işler vardı ve onun yardımına ihtiyacı olacaktı. Odasındaki telefondan Ali'yi aradı hemen. Böylece de, ikinci kötü sürprizi yaşadı aynı gün içinde.

- "Aksiliğe bak..." dedi Ali o gün buluşamayacaklarını öğrenince, "Ben de öbürgün Hatay'a gidiyorum. Babam dün akşam söyledi. Buradaki işleri biraz daha uzayacakmış. Bu nedenle beni yolluyor annemin yanına. O daha sonra gelecek..."

mofilius
mofilius
64 Followers