Kim Daha Iyi Siker? Ch. 03

Story Info
Her mother gets fucked by 2 blacks and her father. (Turkish)
2.8k words
4.61
26.1k
0
Story does not have any tags

Part 3 of the 4 part series

Updated 08/05/2022
Created 07/18/2007
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
64 Followers

Eve geldiğinde, içini, yeniden müthiş bir sikilme isteği kaplamıştı. Ama yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu Tuba. Kapıyı anahtarıyla açıp içeri girdiğinde ilk gördüğü, neredeyse çırılçıplak bir halde salonda dolaşmakta olan annesi oldu. Üzerindeki tek giysi, sırtına geçiriverdiği bir gömlekti. Tuba, bunun babasının gömleklerinden biri olduğunu anlamıştı. Düğmelerini iliklemediği için, vücudunun ön tarafı olduğu gibi meydandaydı. Annesini ilk kez çıplak görmüyordu tabii. Onun ne kadar güzel ve çekici olduğunu da biliyordu. Şimdi de, bütün güzelliğiyle, salonda bir şeyler yapmakla meşguldü. Tuba'yı gördüğünde yüzünde canı sıkılmış gibi bir ifade belirmişti gerçi ama, sonra geçmişti bu. Sonra da babası girmişti içeriye birden. O tümüyle çırılçıplaktı ve tıpkı annesi gibi, onun da yüzünde bir anlık bir sıkıntı ifadesi belirip geçmişti.

Tuba onların yanlarından geçip odasına giderken, önce annesinin, salonun orasına burasına dağılmış olan birtakım erkek giysilerini toplamakta olduğunu farketti, sonra da banyodan gelen duş sesini. İçerde biri vardı. Duş yapan biri. Annesinin toplamakta olduğu giysiler ise babasının giysilerine hiç benzemiyordu. Şaşkınlığını belli etmeden odasına girdi doğruca. Kapıyı kapadığında da, aklına, Şenol'a gitmek için izin istediğinde annesinin babasına söyledikleri geldi birden. "Bak bu iyi oldu" demişti annesi, "yaramazlık yapmak için otele para vermemiz gerekmeyecek bu durumda." Bunu hatırlamak, içinin büyük bir merakla dolmasına neden olmuştu.

Aklı dışardaydı. Banyodaki kimdi acaba? Kapının önünden ayrılamıyor, içeriyi dinliyordu. Banyo kapısının açıldığını duyduğunda, kapıyı yavaşça aralayıp dışarı baktı ve iyice şaşırdı. Alabildiğine esmer, Doğulu olduğu her halinden anlaşılan ve beline sardığı havlunun örtemediği vücudu, tıpkı Şenol ve Vakkas'ınki gibi simsiyah kıllarla kaplı bir erkekti banyodan çıkan. Adamın salona doğru yürüdüğünü görünce, başını dışarı çıkarıp, dikkatle dinlemeye başladı Tuba. Bu sayede de annesinin sesini rahatlıkla duyabildi.

- "Kusura bakma ama, hemen gitmen gerekiyor..." diyordu annesi, "Kızımız geldi..."

Bir süre sessizlik oldu salonda. Adam giyiniyor olmalıydı. Tuba ayak parmaklarının ucuna basarak salon kapısına kadar yürüdü ve çaktırmamaya çalışarak içeri baktı. Annesi, babası ve adam, kapının önündeydiler. Birden fazla dikkatli olmasının gerekmediğini anladı Tuba. Gürültü bile etse, onu duymayacaklardı büyük bir ihtimalle. Adamın sırtı sokak kapısına dönüktü ve annesine belinden sarılıp onu iyice kendine çekmişti. Annesi de kollarını adamın boynuna dolamıştı. Ağızları birbirine kenetlenmişti adeta. Hırsla öpüşüyorlardı. Babası ise annesine arkadan sarılmış, karnını onun kalçalarına yapıştırmıştı. Olup biten hakkında, yanılma şansı bırakmayacak kadan açıkça ortadaydı durum. Annesi, tıpkı dün gece onun Şenol'la Vakkas'ın arasına sıkıştığı gibi, iki erkeğin arasına sıkışmıştı ve bundan ne kadar memnun olduğu, halinden açıkça anlaşılıyordu.

Kimse farketmeden odasına döndü Tuba. Artık annesinin sözünü ettiği "yaramazlık" türünün ne olduğunu biliyordu. Gece iki erkekle birden sikişmişti annesi. Kendini iki erkeğe birden siktirmişti. Birden son derece heyecanlanmıştı Tuba. Doğrusunu söylemek gerekirse, annesine hak veriyordu. Bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu çok iyi biliyordu çünkü.

Bir saat kadar sonra, üçü de hazırlanmış ve bir taksiye binerek havaalanının yolunu tutmuşlardı. Önce bir uçakla Frankfurt'a gittiler, sonra da orada uçak değiştirip, son koltuğuna kadar dolu bir uçakla yolculuk yaparak beş saate yakın uçtuktan sonra da, babasıyla annesinin bu yıl tatil için seçtikleri Gambia'ya vardılar. Öyle bir sıcak vardı ki, uçaktan inen herkes çarpılıyordu sanki. Bereket onları kalacakları otele götüren otobüste klima vardı. Otelin içi de serindi. Resepsiyondan anahtarlarını alıp yedinci kattaki odalarına çıktılar. Tuba'nın odası, annesiyle babasının kaldığı odanın bitişiğindeydi hemen. Otelin dokuzuncu katında, balkonu okyanusa ve otelin büyük yüzme havuzuna bakan küçük bir odaydı bu. Tuba balkon kapısını açıp dışarı çıktı bakmak için ama, buna pişman oldu hemen. Ortalık yanıyordu. Tekrar odaya girip balkon kapısını sıkı sıkı kapadı ve klimayı sonuna kadar açtı. Sonra da çırıl çıplak soyunup yatağın üstüne uzandı. Gözlerini kapatıp, yaşadığı çılgın sikiş gecesini düşünmeye başladı.

Daha bir kaç gün öncesine kadar, çok sevdiği sikişmeyi iyi bildiğini sanıyordu. Ama sonra birden değişmişti işler. Tanrım, kısacık bir süre içinde neler olmuştu. Önce uzun süre vermek istediği Ali ile oynaşmıştı. Yakışıklı oğlandı doğrusu. Ama asıl müthişi Ali'nin babası Şenol'la sikişmesi olmuştu. O tapılası kocaman erkeklik abidesiyle, gerçek anlamda sikilmenin zevkini tattırmıştı ona Hataylı. İlk kez götünden sikilmiş ve bundan hala aklının ermediği kadar büyük bir zevk almıştı. Ve sonra da Vakkas'ın, Şenol'unkinden de büyük siki girmişti hayatına. Üstelik yalnız hayatına değil, vücudunun her yerine girmişti o kocaman sik. Tartışmasız en müthişi ise iki Hataylı'nın, bu iki yetişkin ve gerçek erkeğin onu aynı anda, birlikte sikmeleri olmuştu. Bu o kadar büyük bir zevk vermişti ki, artık yalnızca böyle sikilmek istiyor, gerçek tatmini yalnızca böyle sikildiğinde bulabileceğini düşünüyordu.

Şenol ve Vakkas'ın anısı o kadar tazeydi ki, hala içi ürperiyordub Daha bu sabah, onlardan ayrılmadan önceki son sikişleri, hepsinden uzun sürmüştü doğal olarak ve her anıyla aklındaydı. Ellerini götürüp bir parmağını amına, öbürünü de götüne dokundurdu. Hala tam kapanmamıştı götü. Parmağının temasıyla birlikte de, biraz daha açılıverdi. Zevkten başı dönerek, yavaşça içine kaydırdı parmağını Tuba. Tanrım, hala bel doluydu götünün içi. Vıcık vıcık kaygandı. Birden götünün parmağını bir mengene gibi sıkıştırdığını hissetti. Beli geliyordu yine.

Oda kapısı vurulduğunda, uyuyup kaldığını anladı Tuba. Dışarda hava kararmıştı. Gelen annesiydi. Yemeğe gitme zamanının geldiğini söylüyordu ona. Duş yapmayı yemekten sonraya bırakarak, yataktan fırlayıp, üstüne bir şeyler geçirdi. Bu kadar sıcakta, mümkün olabilecek en hafif ve en küçük giysileri seçmişti tabii. Penye kumaştan yapılma kısacık, beyaz bir şort ve alabildiğine bol ama kısa, uçuk mor bir atlet fanilası. Ayaklarına da hafif bez ayakkabılarını giymişti yine. Kapıyı açıp odadan çıktığında, annesi, kendi odalarının açık olan kapısı önünde durmuş, hala içerdeki babasına birşeyler söylüyordu. Hiç sesini çıkarmadan, onu seyretmeye koyuldu. Gerçekten de güzel bir kadındı annesi. Kendi güzelliğini, olduğu gibi ondan aldığını biliyordu Tuba. Gerçi 42 yaşındaydı artık ama, yüzü de, vücudu da, son derece diriydi. Üstelik şimdi müthiş baştan çıkarıcı bir havaya da bürünmüştü. Bunun nedeni de, üstüne giydikleriydi tabii. Hoş aslında giymedikleri de denebilirdi ya.

Tuba bir adım arkaya atıp onu seyretmeyi sürdürdü. Beyaz bir giysi geçirmişti annesi sırtına. Tabii eğer buna giysi denilebilirse. Aslında biraz uzunca bir atlet fanilasna benziyordu giysi. Beyaz penye kumaşı incecikti ve vücudunun örtebildiği yerlerini sım sıkı sarmıştı. Kolları, omuzları, sırtının önemli bir kısmı ve memelerinin neredeyse yarısı meydandaydı. Meme başları, ince kumaşın altından birer düğme gibi belli oluyorlardı. Eteği ise yine sımsıkı sardığı kalçalarının hemen altında bitiyordu. Bundan sonra da, hiç bitmeyecekmiş gibi uzun görünen çıplak bacakları başlıyor ve en aşağıda ayaklarına giydiği alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılarda noktalanıyordu. Tuba'nın gözleri, eteğin altında herhangi bir külot izi da yakalayamamıştı bu arada. Tanrım, çırıl çıplak vücudunun üstüne, giysi niyetine küçücük bir kumaş parçası geçirmişti annesi.

Sonra babası da çıktı odadan ve birlikte aşağıya, restorana yürüdüler. Tuba, onların biraz arkasında kalmıştı. Annesiyle babası, yanyana, önünde yürüyorlardı. Annesinin kalçaları, daracık eteğinin altında kıpır kıpır, sağa sola çalkalanıyordu. Sanki aşağıya yemek yemeye değil de, kendini siktirmeye gidiyordu annesi. Bu sabah eve geldiğinde orada bulduğu adamı, annesinin kapının önünde o adamla babasının arasına sıkışışını hatırladığında, birden heyecanlandı Tuba. Belki de gerçekten kendini siktirmeye, ya da siktirecek birilerini bulmaya gidiyordu annesi. İyisi mi, onları huylandırmadan olayları akışına bırakmalı, ama bu arada da, hiç bir şeyi kaçırmamalıydı.

Düşüncelerinde pek yanılmadığını, daha büyük yemek salonuna girdikleri anda anladı Tuba. İçerdeki erkeklerin çoğunun gözü, bir anda annesinin üstüne dikilmişti. Buldukları ilk masaya oturdular. Şimdi daha da ilginç bir durum çıkmıştı ortaya. Giysisinin kısacık eteği oturunca iyice sıyrıldığınan, artık bacakları, neredeyse kalçalarına kadar meydana çıkmıştı annesinin. Tuba bunun farkına vardıktan sonra, tüm dikkatini, yakın masalarda oturanlara vermeye başladı. Tabii bunların arasında erkek olanlarına daha doğrusu. Annesinin çektiği ilgiden çok, erkeklerin tepkilerini seyrediyordu. Bir süre sonra annesinin buna hiç aldırmadığını farkederek şaşırdı. Cevre masalarda oturan erkeklerle değil, daha çok servis yapan garsonlarla ilgileniyordu annesi. Belli ki dikkatini, beyaz adamlar değil, Gambia'lı zenciler çekiyordu. Bunu farkedince, daha da heyecanlandı Tuba. Tanrım, annesinin gözü zencilerdeydi demek ki. Kendini siktirmek istediği açıktı zaten. Ama beyaz erkeklere değil, bu ülkedeki kapkara zencilere siktirmek istiyordu.

İşte bu çok heyecan vericiydi doğrusu. Tuba, zencilerin siklerinin de, tüm vücutları gibi kapkara olması gerektiğini düşünerek ürperiyordu. Kimbilir ne kadar güzel görünürdü siyah bir sik. Bir anda içini müthiş bir isteğin kapladığını hissetti. Tıpkı annesi gibi, o da zenci siki istiyordu. Boğazı kurumuştu heyecandan. Lokmalarını güçlükle yutuyordu.

- "Biz babanla bara gideceğiz... Sen ne yapmayı düşünüyorsun..?" diye sordu annesi yemekleri bittiğinde.

Tuba ondan kurtulmak istediklerini anlamıştı. İtiraz etmedi. Annesine hak veriyordu. Restoranın kapısında ayrıldılar. Annesiyle babası bara giderlerken, o da, lobide, hediyelik eşyaların ve diğer şeylerin satıldığı dükkanlarla dolu bölüme yöneldi. Doğaldır ki, tüm müşteriler yabancıydı. Ama Tuba onlarla ilgilenmiyordu. Gözü, dükkanlarda çalışmakta olan zenci erkeklerdeydi. Neredeyse hepsinin uzun boylu ve sırım gibi vücutlu olduğunu farketmişti. Çoğu, değişik bir biçimde yakışıklıydılar. Bir saate yakın dolaştı dükkandan dükkana. Sonra odasına çıkmak üzere asansöre bindi.

Odasınagirdiğinde canı kahve istedi. Oda servisine telefon edip ısmarladı ve balkonun kapısını açtı. Hala sıcaktı hava. Ama gündüze oranla biraz serinlemişti tabii. Balkona çıkıp, karanlık okyanusa ve hemen aşağıdaki ışıl ışıl yüzme havuzuna baktı. Ayakkaplarını çıkarmıştı. Balkonun sıcacık betonunu çıplak ayaklarının altında hissediyordu. Sonra gözü hemen bitişiğe, annesiyle babasının odasına takıldı. İki balkonun arasında ince ve alçak bir parmaklık vardı. Cıkarlarken, küçük bir ışığı açık bırakmışlardı her halde ki, perdenin açık kalmış aralığından içerisi görünüyordu. Bu arada kapının vurulduğunu Tuba. Kahvesi gelmişti. Odaya girip kapıyı açtı. Oda Servisi'nin garsonuyla gözgöze geldiler.

Zencilerin yaşlarını kestirmek pek kolay iş değildi Tuba için. Ama bu adamın kırk yaş civarında olduğunu yine de anlamıştı işte. Şakakları hafifçe kırlaşmıştı. Kısa kesilmiş kıvır kıvır saçları vardı. Müthiş hoşuna gitmişti adam. Nedense, hep yaşı biraz ilerlemiş, olgun erkeklerden hoşlanıyordu Tuba. Böyleleri gözüne, sanki biraz daha erkek görünüyorlardı. Sırtını adama dönüp, odanın içine doğru yürüdü. Böylece ona kendini arkadan göstermiş oluyordu. Kalçalarını çalkalayarak yürümeye özem göstererek, odanın ortasına kadar geldi ve sonra da yüzünü tekrar garsona döndü. Şimdi getirdiklerini masanın üstüne koymakla meşguldü adam. Beyaz, kısa kollu bir t-shirt, incecik pamukludan beyaz bir pantolon ve beyaz ayakkabılar giymişti. Buradaki tüm erkekler gibi, onun vücudu da sırım gibiydi. Ama Tuba, bunların hepsini bırakmış, gözlerini adamın pantolonunun önüne dikmişti. O ince kumaşın altında ne biçim bir sikin yattığını anlamaya çalışıyordu. Bayağı iyi bir şey olduğu kesindi, görebildiği kadarıyla. Sonra gözlerini kaldırıp tekrar adama baktı ve onun olup bitenin farkında olduğunu anladı hemen. Ağzının kenarında küçük bir gülümsemeyle, ona imzalaması için adisyonu uzattı garson. Sonra da çıkıp gitti.

Tuba heyecanlanmıştı. Kendini bu zenciye zevkle siktirebileceğini düşünüyordu. Pantolonun altında gizli duran simsiyah siki, ağzına, amına, götüne almak, kimbilir ne kadar zevkli olurdu. Kahvesini içerken televizyonu açıp, kanalları taramaya koyuldu. Bir taraftan da, televizyonun üstünde duran kartonu almış, hangi kanallar var ona bakıyordu. Yedinci kanaldan sonrası, peşpeşe çeşitli Avrupa ülkelerinin kanallarıydı. Otelin işletmecileri, Avrupalı turistleri düşünerek, müthiş bir uydu sistemi kurmuşlardı her halde. Küçük gece lambası dışında, odanın tüm ışıklarını kapayarak, televizyon seyretmeye başladı.

Filme öyle dalmıştı ki, balkon tarafından gelen ışık birden fazlalaştığında irkildi. Sonra bunun, annesiyle babasının odasından geldiğini farketti. Odaya girince ışıkları yakmış olmalıydılar. Annesi kendini siktirecek birini bulmuş muydu acaba? Meraklanmıştı doğrusu. Aklına, perdenin aralığından onların odasının içinin göründüğü geldi. Yerinden kalkıp, sessizce balkona çıktı.

Bulunduğu yerden, odanın yalnızca bir kısmının görebiliyordu tabii. İçerde bir hareketlilik vardı. Ama tam göremiyordu Tuba. Yalnız, annesiyle babasının odada yalnız olmadıklarını anlamıştı. Bu, annesinin, kendini siktirecek birini bulup odaya getirmesi anlamına geliyordu kesinlikle. Muhtemelen, tüm akşam boyu gözlerini diktiği zencilerden birini ayarlamıştı annesi. Daha dikkatle bakmaya başladı. Ve bir anda kanının tutuştuğunu hissetti. Annesiyle babasından başka, bir değil, iki zenci erkek vardı odada. Sonra babasının, pencerenin tam önünde durduğunu farkederek kaçtı içeriye. Doğrusu yakalanmak istemiyordu.

Tekrar televizyonunun karşısında oturdu bir süre Tuba. Ama aklı bitişik odadaydı. Orada annesi ve üç erkek vardı. Bunu biliyordu. Tanrım, üç erkekle birden neler yapılabilirdi. Olabilecekler gözünün önüne geldikçe, kanı kaynıyor, amı alabildiğine sulanıyordu. Yeniden çıktı balkona. Babası gitmişti pencerenin önünden. Ama içeride hiç kimseyi göremiyordu şimdi. Bir süre ileri geri hareket ederek, bir şeyler görmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Sonra birden kararını verip parmaklığın üstünden yavaşça öbür balkona geçti. Sessizce sokuldu pencerenin önüne. Gerçi tül perde kapalıydı ama, kalın güneşlik, bir karış kadar aralık kalmıştı tam ortada. İçerisi aydınlık, balkon ise karanlık olduğu için, onu göremiyeceklerine güveniyordu Tuba. İyice yanaştı cama. Şimdi tüm odayı ve içerdekilerin hepsini görebiliyordu. Öylesine müthiş bir manzara vardı ki gözlerinin önünde, tüm vücudunu şiddetli bir ateş bastı birden.

Gerçekten de iki zenci birden vardı içeride. İkisi de çırılçıplaktılar. Tüm vücutları simsiyahtı ikisinin de. Ama Tuba bunlarla ilgilenemiyordu bile. Gözleri, zencilerin siklerindeydi. Akıl almayacak kadar büyük ve siyah siklerinde. En az yirmişbeş santim olmalıydılar. Aralarındaki tek fark, birinin hafiçe aşağı eğik, öbürünün ise çelik bir yay gibi yukarı kıvrık olmasıydı. Annesiyle babası da çıplaktılar. Dördü birden, odanın ortasındaki büyük yatağın üstündeydiler. Zenciler sırtüstü yatıyordu. Annesi de, ikisinin arasında dizlerinin üstünde durmuştu. İki eli de, siyah siklerle doluydu. Babası ise yatağın kenarına ilişmiş, olup biteni seyrediyordu. Bir eliyle sikini tutmuş sıvazlayordu bir taraftan da. Tuba ilk defa görüyordu babasının kalkmış sikini. Aslında hiç de küçük sayılmazdı ama, şimdi bu iki zencinin dev boyutlu siklerinin yanında, oyuncak gibi duruyordu.

Pencerenin önünde çömeldi Tuba. Böylece içerden onu görmeleri riskini daha da azaltacağını düşünüyordu. Ama bunu yaptığında, küçücük şortunun ağı da, olduğu gibi amının dudakları arasına girmişti. Oh tanrım nasıl da sulanmıştı amı. Annesinin öne eğilip, iki zencinin siklerini sırayla yalamaya başladığını gördüğünde ise edata bir çeşme gibi akmaya başladı karnının derinliklerinden gelen sular. Sonra babasının yataktan kalktığını görerek dikkat kesildi. İçeri banyoya gidiyordu. Ama az sonra döndü. Elinde getirdiği plastik şişeyi tanıdı Tuba. Annesinin vücut losyonuydu bu. Sonra babası sol elinin parmaklarına biraz boşalttı şişeden ve elini doğrudan doğruya, annesinin havada olan kalçalarının arasına götürdü arkadan. Birden onun ne yaptığını anladı Tuba. Annesinin götüne sürüyordu losyonu. Tanrım, babası, kaygan ve sikilmeye hazır bir hale getirmek için, losyon sürüyordu annesinin götüne.

O anda en çok istediği şey, amıyla götünü okşayabilmekti parmaklarıyla. Ama tanrının cezası şort engelliyordu bunu. Yavaşça kalkıp yeniden parmaklığın üstünden aştı ve kendi balkonuna geçti yine. Sonra hızla odaya daldı. Bir an önce şortundan kurtulmak istiyor, bu nedenle de parmakları birbirine dolanıyordu neredeyse. Peşinden üstündeki fanilayı da çıkardı. Ama böyle çırıl çıplak da çıkmak istemiyordu balkona. Aceleyle eşyalarını karıştırdı ve sonunda, babasından yürüttüğü o kocaman beyaz penye t-shirt'te karar kıldı. İyice boldu bu. Kalçalarının bacaklarıyla birleştiği yere kadar ancak örtüyordu vücudunu. Tekrar balkona çıkıp, bir kez daha geçti parmaklığın üstünden. Yerini yeniden aldığında, müthiş bir manzara vardı içerde.

Babası şimdi sikini annesinin götüne sokmuş, sikiyordu onu. Zenciler hala yatakta yatıyorlardı. Ama annesi biraz daha öne eğilmiş ve artık onların kocaman, simsiyah siklerinde dolaşan parmaklarının yerini ağzı almıştı. Değiştire değiştire siklerini emiyordu zencilerin. Tuba dizlerini yere dayayıp sağ elini amına götürdü. Vıcık vıcık sulanmış, dudakları açılmıştı. Orta parmağını hafifçe içine soktu önce. Sonra da bızırıyla oynamaya başladı. Sol elini de arkadan getirip orta parmağını götüne değdirdiğinde, tüm vücudunu yine elektrik çarpmış gibi titredi. O küçük deliği birden açıldı yine. Götünün içinde hala, Şenol'la Vakkas'ın belleri vardı. Hafifçe bastırıp, parmağını içine kaydırdı Tuba. Öyle kaygandı ki, adeta parmağını yuttu götü. Aynı anda da beli gelmeye başladı. İnlememek için dudaklarını ısırıyordu. Gözleri kararmıştı yine.

Yeniden içeriye bakabilecek hale geldiğinde, tekrar sarsıldı Tuba. İşler değişmişti. Babası sikini annesinin götünden çikarmış ve kenara çekilmişti şimdi. Annesi de, zencilerden birinin üstüne çıkmıştı. Tuba onun bacaklarının arasından uzattığı eliyle, zencinin kocaman sikini tuttuğunu ve kalçalarını indirmeye başladığını gördü. Tanrım, ne kadar da büyüktü. Gözlerini büyük bir merakla açmıştı. Bu büyüklükte bir sikin annesinin amına gireceğine aklı ermiyordu doğrusu. Ama annesi kesinlikle böyle düşünmüyordu. Tuba onun o devasa simsiyah sikin başını amının dudakları arasına özenle yerleştirdiğini gördü. Sonra kendini yavaşça bırakmaya başladı adamın kucağına doğru. Başı geriye devrilmiş, ağzı aralanmıştı. Yavaş yavaş, santim santim alıyordu siki içine.

Tuba, onun yüzünün aldığı şekilden, ne kadar büyük bir zevk almakta olduğunu farkedebiliyordu. Kendi de, büyülenmişti sanki. o akıl almaz büyüklükteki zenci siki annesinin amına gömüldükçe, parmaklarının altındaki kendi küçük amından akan suların miktarı daha çoğalıyordu. Annesinin kalçalarının, zencinin kalçalarına yapıştığını gördüğünde ise iyice heyecanlandı. Başarmıştı annesi. O devasa sikin hepsini almıştı içine. Sonra zencinin üstüne uzandı. Onun bembeyaz teniyle adamın teninin simsiyahlığı arasındaki kontrast, inanılmayacak kadar tahrik ediyordu Tuba'yı. Birden babasını farketti. Sırtüstü yatan zencinin başını iki bacağının arasına alıp, diz çökmüştü yatağın üstünde. Siki dimdikti. Annesi biraz başını kaldırıp ağzını açtığında, ne olacağını anladı Tuba.

Sonra babasının zevkten çarpılmış yüzü dikkatini çekti. Tanrım, o da en az annesi kadar zevk alıyordu bu işten. Tuba bunu da çok tahrik edici buldu birden. İçindeki sürekli sikişme dürtüsünün genetik olduğu kesindi artık. Annesinin ağzı açılıp, babasının sikinin üstüne kapandığında da, iyice emin oldu bundan. Hemen peşinden de, öteki zencinin hareketlendiğini farkederek, dikkatini ona verdi. Doğrulup dizlerinin üstüne kalkmış ve annesinin arkasına geçmişti adam. Siki, hemen önündeki kalçalara değen siki o kadar büyüktü ki, inanılır gibi değildi. Tanrım, o da götünden sikecekti annesini. Bunu anlamıştı artık Tuba. Ama o devasa sikin annesinin götüne nasıl gireceğini bilemiyordu bir türlü. Sonra babasının daha önce sikini oraya soktuğunu ve annesini götünden siktiğini hatırladı. Biraz gevşetmiş olmalıydı orayı. Ama yine de, bu kadar büyük bir sik nasıl girecekti?

mofilius
mofilius
64 Followers
12