Bulutlar Icinde

Story Info
A wife gets fucked during the flight. (Turkish)
3.1k words
4.18
15.1k
0
Story does not have any tags
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
64 Followers

Hava İstanbul'da da son derece sıcaktı zaten. Suna'yı Uzak Doğu'ya götürecek olan Singapur Havayolları uçağı Suudi Arabistan'nda Dahran'a indiği zaman ise artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Gerçi ortalık kararmak üzereydi ama, yine de ısı 40 derecenin üzerinde olmalıydı. İsteyen yolcuların uçaktan inip transit salonuna geçebilecekleri duyurulunca sevindi. Uçağın kapıları açıktı ve bu nedenle havalandırmanın pek bir faydası olmuyordu.

Suna uçağın kapısından merdivene çıktığı anda, aslında hiç de yabancısı olmadığı ama o an için aklına gelmeyen bir durumla karşılaştı. Merdivenlerin altında ve uçağın çevresinde kümelenmiş havaalanı görevlisi Araplar neredeyse donmuş, bir yığın kapkara ve alev alev yanan göz üstünde kitlenivermişti. Bu ülkede kadınlara nasıl bakıldığını, kendi kadınlarını çarşaf ve peçelerle dolaştırdıklarını düşününce, durumda bir gariplik yoktu tabii.

Merdivenin başında, bütün kuralları hiçe sayar bir halde duruyordu. Sabah kalktığında havanın çok sıcak olduğunun farkına varmıştı ve üstelik tropik bir ülkeye gitmek üzere yola çıkıyordu. Bu nedenle de, mümkün olduğu kadar az giyinmişti. Tüm giysisi tiril tiril bir beyaz t-shirt ile incecik pamuklu kumaştan yapılma, bol ve kısacık, uçuk mavi bir etekti. Ne sutyeni vardı, ne de kilotu. Zaten iç çamaşırlarından hiç hoşlanmazdı. Çölden gelen hafif ama alabildiğine sıcak rüzgar, eteğini hafifçe savuruyordu. Yalnızca, yüksek topuklu ve dekolte ayakkabılarının büsbütün güzelleştirdiği uzun bacakları bile, seyredenlerin başını döndürmeye yeter de artardı.

Durumu bir anda kavramıştı tabii. Gerçi böyle birşey beklemiyordu ama, ayağına kadar gelmiş bir fırsattan yararlanmamak da aptallık olurdu doğrusu. Bir an aşağıdaki Araplar'ı süzdü. Sonra ağır adımlarla merdivenlerden inmeye başladı.

Attığı her adımda, aşağıdaki Araplar'ı biraz daha esir alıyordu. T-shirt kumaşının örtmekten çok meydana çıkardığı memelerinin titremesine dayanmak olanaksızdı. Seyredilmekten o kadar çok hoşlanıyordu ki, meme başları birer düğme gibi şişip kabarmıştı. Amı da sulanmıştı iyice. Merdivenlerden 10 metre kadar uzakta parketmiş otobüse yürürken, pek kolay göremeyecekleri bu manzarayı kaçırmamak için, uzakta olan Araplar bile sokulmuş ve Suna'yı, iki tarafı insanlarla dolmuş bir yolda yürümek zorunda bıramışlardı. Otobüse binip, arkalarda bir yere oturduğunda yanaklarının hafifçe kızarmış olduğunu hissetti. "Gözle sikilmek buna denir işte..." diye düşünüyordu.

Transit salonuna girdiğinde, klimaların yarattığı yapay serin hava ilaç gibi geldi ona. Ama yine de pek serinlemesine olanak olmadığını anlıyordu. Doğaldır ki, burası da Araplar'la doluydu. Kısa bir süre sonra da, çevresinde, en ufak bir çekinme ya da gizleme belirtisi bile göstermeden onu seyretmekte olan olan küçük bir kalabalık oluşmuştu. Neler satıldığına bakmak için dükkanların bulunduğu bölümle giderken bu kalabalığı da peşinden sürükledik tabii.

Hayatından çok memnundu Suna. Bunu, yürürken kalçalarının her zamankinden daha çok çalkalanmaya başlamasından da anlamak mümkündü. Yanaklarının kızarıklığı daha da arttığının farkındaydı. İçindeki düzülme isteğini açıkça belli eden o baştan çıkarıcı ifade yüzüne yerleştiğini de biliyordu. Hehp böyle olurdu zaten. Seyreldilmeye, şimdi Arapları&ın yapmakta olduğu gibi, böyle bakışlarla sikilmeye doyamazdı. Bir süre sonra da, içini o önüne geçilemez sikilme isteği kaplardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Bu nedenle, hoparlörlerden yolcuları uçağa geri çağıran anons duyulduğunda canı sıkıldı. Ama yapılacak bir şey yoktu bu konuda. Uçağa döndü.

Zenginliğinin getirdiği avantajları iyi kullandığı için, her zaman olduğu gibi, bu seferde "First Class" uçuyordu. Uçağın arka bölümündekilerle karşılaştırılamayacak kadar geniş ve rahat koltuğu, sigara içtiği için First Class bölümünün en arkasında, sağ taraftaydı. Yolculuğun İstanbul'dan Dahran'a kadar olan bölümünde, yanındaki koltuk boştu. Ön kapıdan girip arka tarafa geçmeye çalışan kalabalık biraz hafiflediğinde, onu bekleyen bir sürprizin farkına vardı Suna. Yanındaki koltuk artık boş değildi. Eğer bu sıradan biri olsaydı, hiç önemi yoktu tabii. Ama Singapur'a kadar yanyana oturacağı kişi, entarili bir Arap'tı. Birden içini yeni bir heyecanın kapladığını hissetti.

Yaklaşık bir saatten beri sürekli tahrik oluyordu ve bunun sonunda bir patlamaya dönüşeceğini biliyordu zaten. O ana kadar tek bilmediği, bunun nasıl bir patlama olacağıydı yalnızca. Şimdi ise bu sorunun cevabı belli olmuş gibiydi. Arap, cam tarafındaki koltuğa oturmuştu. Bu daha da işine geldi Suna'nın. Herifin, onu daha ilk gördüğü andan itibaren üzerine kitlenip kalmış gözlerinin içine bakarak, dıştaki koltuğa yerleşti. Otururken eteğinin alabildiğine sıyrılmasına özen göstermişti tabii. O güzelim bacakları, olduğu gibi meydandaydı. Kısacık etek, yalnızca kasıklarını örtebiliyordu. Singapur'a kadar 7 saatlik bir yolculuk vardı önünde. Bunun çok güzel bir uçuş olacağından emindi artık.

Arap, 29-30 yaşlarında olmalıydı. Oldukça iriyarı biriydi. Başındaki kefiyye nedeniyle saçlarını göremiyordu. Sakalları hafif uzamıştı. Ellerinin üstü ve permakları kapkara kıllarla kaplıydı. Simsiyah gözleri büyük bir rahatlıkla Suna'nın bacaklarında, memelerinde dolaşıp duruyor ve bu arada alev alev yanıyordu. Suna ise koltukta kıpır kıpırdı. Bacakları sürekli hareket halindeydiler. Böylece firikik üstüne firikik veriyor; Arap bunlardan etkilenip, bakışları daha cüretlendikçe, kendi de daha çok tahrik olup, daha çok gösteriyordu.

Gözleri adamın entarisinin önünde oluşan kabarıklığa takıldığında içi tutuşur gibi oldu. Kalkmış siklere, hele onun için kalkmış siklere hiç dayanamazdı Suna. En sevdiği şey onları indirmekti. Üstelik bu herifinki gibi kocaman sikleri indirmeyi daha da çok severdi. Kelimenin tam anlamıyla, eşek siki gibi kocaman bir şey yatıyordu entarinin altında. Amı akıl almaz bir biçimde sulanmış, kasıklarını sanki sel basmıştı.

Uçağın içi ışıl ışıldı ve ayakta olanlar boldu. Biraz sonra da yemek servisi başladı. Bütün bunlar, Suna'nın daha ileri gitmesini engelliyordu tabii. Ama servis tamamlanıp, film göstermek için ışıklar azaltılana kadar geçen yaklaşık birbuçuk saatlik süre boyunca şovunu sürdürmekten, gösterebileceği kadar çok şeyi göstermekten de kalmamıştı. Arap mahvolmuştu.

Artık yolcuların çoğu oturmuş, kulaklarında kulaklıklar film seyrediyordu. Hostesler de ortada dolaşmaktan vazgeçmiş gibiydiler. Birşeyler yapmanın zamanı gelmişe benziyordu. Suna önce eğilip ayakkabılarının bağlarını çözdü. Sonra koltuğunu geriye yatırdı. Sırtı adama dönük olarak, bir bacağını büküp ayağını altına aldı. Öbür ayağı ise hala yerdeydi. Kulağına kulaklıkları taktı ve filmi seyretmeye başladı.

Arap şoka girmiş gibiydi. Önündeki manzara müthişti. Suna'nın eteği öyle bir sıyrılmıştı ki, baktığında, çıplak kalçasını kendi bile görebiliyordu. Herif ise o güzelim kıçını, tüm çıplaklığıyla ve olduğu gibi seyrediyordu. Yüzüne hayvansı bir ifade yerleşmişti. Bakalım şimdi ne yapacaktı.

Suna bir taraftan filmi seyrediyormuş gibi yapıyordu ama aslında tüm dikkatini adama vermişti. Son derece heyecanlıydı. Tüm vücudu tel tel gerilmiş, Arap'tan gelecek ilk hareketi bekliyordu. Adam ilk şoku atlatmış, son derece umursamaz bir havayla gözlerini Suna'nın çıplak kıçına dikmişti artık. Artık an meselesiydi her şey. Kıllı eli kalçasına dokunduğunda, tüm vücudu titredi Suna'nın.

Arap çevresine bakınmıyor, hatta yaptığını çaktırmamaya bile çalışmıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, bundan başka ne isteyebilirdi ki Suna. Lüzumsuz korkaklıklardan nefret ederdi. Ama bu sefer işler hızlı gelişeceğe benziyordu. O kıllı el dokunmaktan vazgeçip kalçasını avuçladığında, daha da şiddetle titredi vücudu. Ateş gibi yanıyordu el.

Arap tepki görmeyeceğini anlamış olmalıydı artık. Suna, kalın ve kaba parmakların önce kalçalarının arasına girdiğini, sonra da amının iyice şişip açılmış dudaklarının arasına kaydığını hissetti. Bu, ta beynine kadar ulaşan bir temas olmuştu. Dahran'da uçağın merdivenlerine çıktığı o ilk andan beri durmadan tahrik olmuş, içindeki sikilme isteği sürekli tırmanarak dayanılmaz bir hal almıştı. Adamın parmakları bızırını bulduğu anda beli gelmeye başladı. Tüm vücudu, depreme tutulmuş gibi titriyordu. Aslında zevk çığlıkları atmak istiyordu ama durumu etrafa çaktırmamak için alt dudağını dişlerinin arasına alıp sıkıştırmıştı. Amından boşalan sular, aklını başından alan Arap elini sırıl sıklam ıslatmıştı.

Karnının derinliklerindeki sarsıntı durulduğunda, kendini iyice yorgun hissetti Suna. Ama Arap bunun farkına varacak halde değildi. Şimdi bir parmağını Suna'nın içine sokmuştu. Kalabalık bir uçağın içinde ve henüz herkes uyanıkken, parmağıyla sikiyordu onu. Her şey çok güzeldi aslında. Yolculuğa başlarken, böyle bir şey olabileceğini aklına bile getirmemişti. Gerçi bu Uzakdoğu gezisinin amaçlarından biri de hoşuna giden birilerini bulup kendini siktirmekti her zaman olduğu gibi ama, en azından Singapur'a varana kadar sakin bir yolculuk yapmayı beklemişti. Şimdi ise içine girip çıkan bir Arap parmağının verdiği zevkle kendinden geçmiş gibiydi.

Adamın parmağı, tıpkı küçük bir sik gibiydi. Amının artık iyice şişip açılmış dudaklarının onu bir zarf gibi sardığını hissediyordu. Her şey, inanılmaz bir haz veriyordu ona. Sonra bir parmağın da götüyle oynamaya başladığını hissederek, çıldıracak gibi oldu. Tekrar getirmek üzereydi. Kendi sularıyla ıslanımp iyice kayganlaşmış Arap parmağının o küçük deliğini hafifçe zorlayarak içine kaydığını hissettiği anda da beli gelmeye başladı.

Yeniden kendine geldiğinde başını çevirip adama baktı Suna. Arap, entari giymiş bir hayvan gibi gözüküyordu gözüne. Yüzü şehvetle gerilmişti. En baştan beri alev alev olan gözlerindeki kıvılcımlar, şimdi daha da artmış gibiydi. Suna, onun ellerinin becerikliliğiyle ne kadar övünse az olacağını düşünüyordu. Kısacık bir sürede iki kez belini getirmesine neden olmuştu o kıllı ve kaba eller. Sonra aklına, entarinin altında yatmakta olan o kocaman sik geldi. Kimbilir o ne kadar becerikli, ne kadar zevk vericiydi. İçini kaplayan o dev boyutlu sikilme isteğini kontrol etmeye çalışıyordu. Film sürüyordu ve yolcuların çoğu hala uyanıktı. Yoksa o anda tek istediği, o kocaman Arap sikinin içine girmesiydi. Ama bunun için beklemesi gerekiyordu. En azından ortalık sakinleşene kadar.

Gözlerini adamın yüzünden koparıp aşağıya indirdiğinde, içinin titrediğini hissetti Suna. Gerçekten çadır gibi olmuştu entarinin önü. Kendi iki kere getirmişti ama, Arap rahatlayamamıştı tabii. Belki onun için bir şeyler yapabilirdi. Ayağını indirip, düz oturdu koltuğunda. Çevresine şöyle bir bakındı. Onlarla ilgilenen yoktu. Sonra sağ elini götürüp, adamın sikine dokundu. Tanrım, kilot giymemişti Arap. Parmak uçları kor halindeki bir kömüre değmiş gibi yandı. Artık kendini tutamazdı. Parmakları, neredeyse bilek kalınığındaki Arap sikinin çevresine dolanıverdiler. Adamın vücudu hafifçe titredi. Elindeki sikin bir nabız gibi attığını hissediyordu. Entarinin ön tarafında gerçi düğmeler vardı ama yakadan bel hizasına kadar geliyordu. Arap elini getirip en alttaki iki düğmeyi açarken, sabırsbızlıkla bekledi. Sonra da elini aradan içeri kaydırıp aşağıya götürdü ve saatlerdir aklını başından olan siki avuçlayıverdi.

Asıl şimdi ateş vardı elinde. Öyle büyük ve öyle sıcaktı ki. O akıl almaz sertliği saran cilt ise belki de bir kadifeden daha yumuşaktı. Tam aşık olunup, uğruna çılgınlıklar yapılacak bir sikti bu. İçinden gelen, adamın üstündeki entariyi sıyırmak ve daha yalnızca dokunurken aklını başından alan bu aşk sütununu doya doya seyretmekti ama, bunu yamapayacağını biliyordu. En azından şimdilik. Onun yerine, parmaklarını elindeki Arap sikinin çevresine sımsıkı doladı ve okşamaya başladı.

Arap küçük bir inilti kaçırdı ağzında. Suna onun çok dayanamayacağını biliyordu. Yanına oturduğundan beri kendini ona öyle bir seyrettirmişti ki, adam çılgına dönmüş olmalıydı. Önce bacaklarıyla memeleri, sonra da çıplak kıçı, aklını başından almış olmalıydı. Neredeyse getirmek üzereydi. Suna, onun için fışkıracak Arap tohumlarının boşa gideceğini düşünerek üzülüyordu. Aslında içinde fışkırtabilseydi keşke. Amına ya da ağzına girip orada fışkırtabilseydi, ne kadar güzel olurdu. Rahminin ağzında ya da gırtlağında fışkıran Arap tohumlarını düşünmek öyle baş döndürücüydü ki. Suna, Arap'la birlikte kendisinin de getireceğini anlamıştı artık. Tüm vücudunu dayanılmaz bir ateşin bastığını, amının suları devamlı akan bir çeşmeye dönüştüğünü hissediyordu.

Birden patladı Arap. Pek de sessiz sayılmayacak bir homurtu çıkarttı. Tohumları dinmek bilmeyen salvolar halinde fışkırıp Suna'nın eline, kendi karnına ve entarisinin kumaşına akıyordu. Bu Suna için de bir tetik işlevi yapmıştı. Bacaklarını sımsıkı bitiştirip amını sıkıştırdı. Vücudu dalga dalga sarsılıyor, o da belini getiriyordu. Sonra, Singapur Havayolları uçağının First Class koltuklarında yanyana ve halsiz kaldılar ikisi de.

Film bittiğinde, ikisi de hala soluklanmakla meşguldüler. First Class bölümü, artık neredeyse tümüyle karanlıktı. Yolcuların bir kısmı göz maskelerini takmış, bir kısmı da buna gerek bile görmeden uyumaya başlamıştı. Blenhda, kısacık bir zaman dilimi içinde üç kez belini getirmenin verdiği tatlı gevşemeyi tüm vücudunda hissediyordu. Ama Arap elini uzatıp, ondan taraftaki bacağının içini okşamaya başladığında, yeniden kanının tutuşuverdiğini farketti. Tanrım, herifin küçücük bir teması bile yetmişti, içinin yeni bir sikilme isteğiyle dolmasına. Gözlerini çevirip, ara koridorun öbür tarafında, orta bölümdeki koltuklardan dıştakinde oturmakta olan Japon'a baktı. En yakınındaki oydu ve adam koltuğunu iyice geriye yatırıp gözlerini kapatmış, uyuyordu. Bacaklarını aralayıp, içini tutuşturan Arap eline yer açtı. Sonra kendini iyice bırakıp, okşamaların zevkini çıkarmaya koyuldu.

Kıllı parmaklar amının dudaklarına dokunmaya başladığında, artık durmasına olanak vermeyecek biçimde ve tüm tahrik olmuşluğuyla kendini kaptırıp gitmişti bile. Artık rahatsız edecek kadar şişip iyice aralanmış dudakların arasına kayan iki parmak, tüm vücudunun elektrik çarpmışcasına sarsılmasına neden oldu. Sonra elini götürüp, adamın hala açık duran düğmelerinden, yeniden entarinin altına soktu. Parmakları, tekrar şişip sertleşmiş o koskocaman Arap sikinin çevresine, eskisinden de büyük bir iştahla dolandılar. Hayatında bu kadar büyük bir sik almamıştı eline. Akıl alır gibi değildi doğrusu. Artık onu içinde istiyordu. Bir yolunu bulup kendini bu herife siktirmeli, elindeki başdöndürücü siki amına almayı denemeliydi. O kadar büyüktü ki, içine sığıp sığmayacağını bile bilemiyordu.

Arap da onu sikmeyi kafaya koymuştu anlaşıldığı kadarıyla. Suna, yarı kapalı gözlerle adamın önce elini çektiğini, sonra da onun elini sikinden uzaklaştırıp, iki koltuğu birbirinden ayıran kol dayama yerini kaldırdığını gördü. Yapabileceği tek şey vardı şimdi. Koltukta yan dönüp, bacaklarını yukarı aldı. Kıçı adama dönüktü. Eteği iyice sıyrılmış, çıplak kalçaları olduğu gibi meydana çıkmıştı. Arap, entarisinin eteğini yukarı sıvadı. Aklını başından alan o muhteşem siki artık görebiliyordu. Sonra Arap da hafifçe yan döndü koltukta. Kalçalarının yarığına değlen o taş gibi sertliği hissettiğinde, bayılacak gibi oldu Suna. Delicesine istediği şeyi elde etmesine çok az kalmıştı artık. Ateş gibi yanan bir el, üstte kalan kalçasını kavrayıp çekti. O koskocaman sik, şimdi kalçalarının arasından kayarak amının dudaklarına değmeye başlamıştı. Zevkten bağırmamak için alt dudağını dişlerinin arasına alıp bekledi.

Sonra yavaş yavaş bastırmaya başladı Arap. Saatlerden beri aklını başından almakta olan o muhteşem sikin kocaman başının içine girmeye başladığını hissettiği anda da getirmeye başladı. Vücudu dalga dalga sarsılıyor, koltuğun üstünde ileri geri hareket ediyordu. Zevkten uçmuştu sanki. Ama aynı anda daha da büyük bir zevkin pençesine düşmek üzere oduğunun farkındaydı. O kocaman sik, yavaş yavaş giriyordu içine. Amının yırtılacakmışcasına açıldığını hissediyordu. Sanki bütün duyuları, amının şişmiş dudaklarında toplanmış gibiydi. İçine giren o dev Arap sikinin üstündeki tüm damarları, hatta kıl diplerini bile hissedebiliyordu.

Aldığı zevk, artık giderek şiddetli bir baş dönmesine dönüşmüştü. Arap içine soktukça, tüm uçak dönüyordu sanki. Sonra adamın sert karnının yumuşacık kalçalarına yapıştığını farketti. Hepsini almıştı işte içine. Bu ona müthiş bir zafer duygusu verdi. O bakarken bile içini titreten kocaman Arap sikini, sonuna kadar almıştı içine.

Sonra Arap onu sikmeye başladı.

Hareketleri son derece yumuşaktı şimdi. Kalçalarını geriye çekerken sikini neredeyse en ucuna kadar çıkarıyordu Suna'nın amından. Sonra da tekrar ve en dibine kadar sokuyordu. Bu öylesine müthiş bir duyguydu ki, üçüncü sokuşunda tekrar belini getirdi Suna. Böyle giderse ipin ucunu kaçıracağından emindi. Artık hareketlerini ve çıkardığı sesleri de kontrol edemediğinin farkındaydı. Sikildiğini çevresindeki diğer yolcuların anlamaması için dikkat etmeye bile boşvermişti.

Ağzından kaçan derin ve oldukça sesli inlemeyi farkedip gözlerini açtığında, yan koltuktaki Japon'la gözgöze geldi. Çarpılmış bir yüzle onları seyrediyordu Japon. Çekik gözleri alev alev yanıyordu. Suna, büyülenmiş gibi, öyle kalmıştı. Gözlerini Japon'nunkilerden ayıramıyordu. Sanki ikisinin gözleri arasında binlerce voltluk bir elektirik akımı varmış gibiydi. İçine girip çıkan o kocaman Arap sikinin verdiği zevk, Japon'un içini yakan gözleriyle birleşip, yüzlerce kez büyümüştü. Bir daha getirdi belini. Hemen peşinden de bir daha.

Sonra Arap içinde fışkırtmaya başladı. Sanki bir yanardağın patlaması gibi bir şeydi bu. Amının en dibinde, rahminin ağzında fışkıran bir erkeğin tohumları değil de, sıvı ateşti sanki. Karnının içinde bir top mermisi patlamış gibi oldu. Gözleri hala Japon'un gözlerinde, kendinden geçti.

Kendine geldiğinde ilk gördüğü şey, yine Japon'un gözleri olmuştu. Hala alev alevdiler o çekik gözler. Sonra başını çevirip Arap'a baktı. Gevşemiş, kaykılmış oturuyordu adam. Gözleri açıktı. Entarisinin eteğini hala indirmemişti. O saatlerdir aklını başından alan ve sonunda içine girip tohumlarını rahminin ağzına püskürten kocaman Arap siki, yarı inmiş, ama hala kocaman, tüm heybetiyle meydandaydı.

Sonra tekrar Japon'a baktı Suna ve onun pantolonunun önünü açarak sikini dışarı çıkarmış olduğunu farketti birden. Arap'la karşılaştırıldığında küçücük kalıyordu siki. Ama dimdikti ve taş gibi sert olduğu belliydi. İçini yeni bir sikilme isteği kaplayıverdi o anda.

Hafifçe eğilip uçağın içini kontrol etti. First Class'ı arkadan ayıran perde kapalıydı. Bölümdeki herkes de uyuyordu. Aklına geleni yapmaya karar verdi o anda. Gerçi biraz riskli olacaktı ama öylesine büyük bir istek duyuyordu ki, hiç bir şey umurunda değildi. Elini uzatıp Arap'ın sikini okşamaya başladı. Am suları ve bellerle sırıl sıklam ıslak ve alabildiğine kaygandı sik. Hemen de sertleşmeye başlamıştı. Elini çekip ayağa kalktı. Yüzü Arap'a dönüktü. Sonra dizlerini dayayıp koltuğun üstüne çıktı ve az önce içinde fışkırıp onu deli eden kocaman Arap sikine doğru eğildi. Dudakları bir eliyle dibinden kavradığı sikin kocaman başına yapışıverdiler. Kendi am sularıyla adamın bellerinin birbirine karışmış tadını dilinde hissediyor, burnuna dolan kokular, başını döndürüyordu. Kalçalarını einden geldiğince havaya dikmişti.

Tam koltuğun kenarındaydı kalçaları. Eteği beline kadar sıyrılmıştı. Yeni sikilmiş amıyla küçük pembe göt deliğini, Japon'un neredeyse gözüne soktuğunu biliyordu. Bilmek ne kelime, buna uğraşıyordu.

Başı hareketlendi ve o koca Arap sikini, ağzına sokup çıkarmaya başladı. Yarısına kadar bile alamıyordu ağzının içine o koca allameyi. Akıl almaz bir hızla büyüyüp, az önce amına girdiği zamanki boyuna ulaşmıştı sik. Bundan aldığı zevk, kendini Japon'a göstermenin verdiği zevkle birleşiyor ve başının dönmesine neden oluyordu.

Birden kalçalarında dolaşan elleri hissetti. Başını hafifçe çevirip baktı. Ayağa kalkmış, ara koridorda arkasına geçmişti Japon. Çekik gözleri kalçalarına kitlenmiş gibiydi. Sonra Arap'ın da olup biteni seyretmekte olduğunun farkına vardı. Bu daha da heyecanlanmasına neden olmuştu.

mofilius
mofilius
64 Followers
12