Kim Daha Iyi Siker? Ch. 01

PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
65 Followers

Tuba, hırsından neredeyse ağlayacaktı. Ali'nin anlattıklarını, sesini bile çıkaramadan dinliyordu. Bundan daha kötüsü olamazdı doğrusu. Birbirlerini iki aya yakın göremeyecekler demekti bu. O zaman da, korkunç Sevim yine sahnede olacaktı tabii. Halbuki, inanılmayacak kadar büyük bir istekle, Ali'nin sikini istiyordu Tuba. Üstelik Hataylı oğlanın sesi kulağına geldikçe, bu istek daha da artıyordu içinde. Babası herhalde yanında değildi. Banyoda filan olmalıydı.

- "Dün olanlar, gözümün önünden gitmiyor..." diyordu Ali, "Gece yalnızca bunu düşündüm. Tanıdığım bütün kızlardan daha iyiydin biliyor musun...? Tam bir orospu gibiydin. Sana bayılıyorum... Sevgilim oldun benim artık. Hem sevgilim, hem de doymak bilmez orospum..."

Bu sözler, aslında Tuba'ya yapılabilecek en büyük iltifattı. Mutluluktan ve zevkten başının dönmesine neden oluyordu Ali'nin söyledikleri. Sonunda yaz bitiminde yeniden görüşmek üzere sözleştiler ve Tuba telefonu kapadı.

Yazlık evdeki üç gün, oldukça çabuk geçti. Önemli olan gecelerdi Tuba için. Yatakta saatlerce Ali'yi düşünüyordu. Oradaki son gecesinde ise düşünceleri Hataylı oğlandan, onun sert görünüşlü babasına kaymaya başladı. Tuba birden, aslında onu oğlundan daha çok istediğini farkediverdi. Kendini ona siktirmek istiyordu. Hem de çok istiyordu. Üstelik, o da Tuba'ya ilgisiz kalmamıştı. İlgisiz kalmak ne kelime, gözlerini ayıramamıştı Tuba'nın üstünden. Bacaklarında ve kıçının yuvarlaklarında dolaşan yakıcı bakışların etkisini, şimdi bile hissedebiliyordu Tuba. Üstelik siki de kalkmıştı adamın. "Acaba beni sikmek ister mi?" diye düşündü Tuba. Acaba kim daha iyi siker di? Ali mi, babası mı? Sonra da kararını veriverdi birden. Bunu mutlaka öğrenecekti. Hala İstanbul'daydı adam. Onu bulacak ve kendini siktirmek için her şeyi yapacaktı. Her şeyi.

Cuma akşamı, annesiyle birlikte döndüler İstanbul'a. Cumartesi sabahı, annesiyle babası daha uyurlarken kalktı Tuba. Duş yapıp, özenle hazırlanmaya başladı. Adamı iyice çıldırtmak istiyordu. Üç yıllık bir blucin pantolonu keserek yaptığı şortu geçirdi ayağına. Bunu her zaman giyemiyordu. Makasın ayarını biraz kaçırmıştı. Bu nedenle de, aşırı kısa olmuştu şortun paçaları. Hele arka tarafları bir alemdi. Kıçı neredeyse olduğu gibi meydanda kalıyordu. Ağının kalınlığı, yalnızca bir parmak kadardı. Üstüne de, iyice küçülmüş bir atlet fanilası giydi. Memelerinin başları, ince kumaşın altından birer düğme gibi belli oluyordu. Çıplak karnı, olduğu gibi meydandaydı. Omuzları ve kolları da. Ayakbıların önemi yoktu. Nasıl olsa onları, adamın evine girer girmez çıkaracak, çıplak ayakla kalacaktı. Sonra sessizce çıktı evden ve bisikletine atlayıp, Ali'nin evine doğru pedal basmaya başladı. Bir taraftan da, adamın evde olmasını diliyordu içinden.

Kapı açıldığında sevinçten uçacaktı neredeyse. Evdeydi adam. Bir anda karşı karşıya kaldılar. Yeni uyanmış olmalıydı. Saçları biraz dağınıktı. Yalnızca bir boxer şortu vardı üstünde. Esmer ve kaslı vücudunun her tarafı, kapkara kıllarla kaplıydı. Tuba, dizlerinin bağının çözüldüğünü hissediyordu. Üstelik bu duygu, adamın değdiği yeri yakan gözlerinin tepeden tırnağa üstünde dolaştığını gördükçe, daha da artıyor gibiydi. Asansörde kendini son biz kez kontrol etmiş, göbeğinin görünebilmesi için, şortunun üst düğmenini açmıştı.

- "Ali yok..." dedi adam neden sonra, "Hatay'a gitti. Sana haber vermedi mi..?"

- "Önemli değil..." diye yanıtladı Tuba onu, "İçeri girebilir miyim..?"

Kenara çekildi ve geçmesi için ona yol verdi adam. Sonra kapıyı kapayıp, o da peşinden geldi. Aynı şeyi bir kez daha yaşıyordu Tuba. Adamın gözlerinin bacaklarında ve kıçının yuvarlaklarında dolaştığını ve bunun kanını tutuşturduğunu hissediyordu. Kapıdan girer girmez ayakkabılarını çıkarmıştı. Adamın önünde, çıplak ayak parmaklarının ucunda ve özellikle de, kalçalarını hafifçe çalkalayarak yürüyordu. Böylece kıçının yanaklarının kımıl kımıl oynadıklarını biliyordu. Salonun ortasına kadar gelince durup yüzünü adama döndü tekrar. Gözüne ilk takılan da, onun şortunun önünde meydana gelen müthiş kabarıklık oldu. İçi eriyordu Tuba'nın. O anda en çok istediği, biran önce adamın sikine ulaşabilmekti. Ama kendini tuttu yine de. Her şeyi onun yapmasını istiyordu çünkü. Bu usta ve gerçek erkeğin onu, kendi bildiği, kendi istediği biçimde sikmesini istiyordu. Bugün burada, bu adama sikileceğini biliyordu. Adam ise onu sikip sikemiyeceğini bilmiyordu daha. Önce onu iyice tahrik etmeli, sonra da kendini sikilmeye bırakmalıydı.

Bir süre öylece birbirlerine baktılar.

- "Sen otur..." dedi adam, "Ben bir duş yapayım geliyorum..."

Sonra da, arkasını dönüp salondan çıktı. Onun adını bile bilmiyordu Tuba. Yalnızca Ali'nin, dört gün önce bu salonda, şimdi önünde ayakta durmakta olduğu kanepenin üstünde sikini emdiği Hataylı oğlanın babasıydı işte. Ama bunun hiç önemi yoktu. Tuba onun adını öğrenmek istemiyordu ki. Yalnızca kendini ona siktirmek istiyordu, o kadar.

Gidip açık pencerenin önünde durdu. Tam aşağıda bir çocuk parkı ve onun bitişiğinde de daha büyük çocukların basketbol oynadığı bir alan vardı. Salonun dip tarafındaki yüksek bar taburesini alıp pencerenin önüne getirdi ve biraz uzağa yerleştirdi. Sonra da üstüne oturup öne eğildi ve dirseklerini pencerenin içine dayadı. Güya oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Ama niyeti, hiç de bunu yapmak değildi tabii. Seyretmek yerine, seyrettirmekti amacı. Bacaklarını iyice aralamıştı. Yere yalnızca, biçimli ayaklarının parmak uçları değiyordu. Öne eğilirken, belini de iyice aşağı bükmüş, kalçalarını daha da ortaya çıkarmıştı. Böylece şortunun paçalarının iyice sıyrılacağını ve kıçının neredeyse yarısının meydana çıkacağını biliyordu. Öylece beklemeye başladı.

Adamın geri döndüğünü, arkasında bir hareket sezinlediğinde anladı Tuba. Ama dönüp ona bakmadı. Pencereden dışarıyı seyrediyor numarasını sürdürdü bir süre daha. Adam, birden karşısına çıkan manzara karşısında donup kalmış olmalıydı herhalde. Sessizlik uzayınca, pozisyonunu bozmadan başını çevirip baktı Tuba. Salona giren kapının tam önünde, donup kalmış gibi duruyordu adam. Beline bir havlu sarmıştı. Orada öylece durup Tuba'yı seyrederken yine siki kalkmış, bir çadır direği gibi, havlunun önünü kabartmıştı. Onu böylesine tahrik etmenin sarhoşluğunu yaşıyordu Tuba. Ama öte yandan adamı seyrederken o da aşırı derecede tahrik oluyordu. Sessizce gülümsedi ona. Ama bunun baygın bir gülümseme olduğunu biliyordu.

- "Burası hep böyle hareketli midir..?" diye sordu adama, tekrar başını dışarıya çevirirken.

Böylece onun yanına gelmesini sağlamaya çalışıyordu aslında. Eğer adam bunu biraz daha yapmazsa, kendini tutamayıp yerinden fırlayacağından ve üstündeki havluyu sıyırıp, onun için kalkmış olan o kocaman sikine saldıracağından korkuyordu. Ama buna gerek kalmadı bereket versin. Adam gelip arkasında, ayakta durdu.

- "Çok güzelsin..." dedi sonra da, "Müthiş güzelsin..."

Tuba bir an için bayılacağını sandı. Beynine birer ok gibi saplanmıştı bu sözler. Başını çevirip, yeniden adama bakmaya korkuyordu.

- "Sen de çok yakışıklısın..." diye yanıtladı adamı, ağdalanmış bir sesle, "Her yanından erkeklik fışkırıyor gibi..."

Sonra adam ona biraz daha sokuldu. Şimdi, taburenin en kenarında duran kalçalarına dokunacak kadar yakındı. Vücudunun tüm sinirleri tel tel gerilmişti Tuba'nın. Sonra adamın elini sırtında hissediverdi birden. Vücudu elektrik çarpmış gibi sarsılıverdi bu temasla. Beli biraz daha aşağı büküldü. Hafif hafif okşamaya başladı adam sırtını. Sanki hala yokluyor, onu sikip sikemeyeceğini anlamaya çalışıyor gibiydi. Ama Tuba'nın ağzından kaçan küçük inleme, tüm tereddüdünü silip alıverdi bir anda. Bir adım daha sokuldu ona. Belindeki havlunun önünü bir çadır gibi kabartan siki, Tuba'nın kalçalarına değmeye başladığında da, ikisinde de ip kopuverdi.

Neredeyse beli geliyordu Tuba'nın bu temasla. Taburede biraz daha geri kayıp, kıçının adamın kucağına yapıştırdı hırsla. Sik dayanmıştı kalçalarına. Onun alev alev yakan sıcaklığını, aradaki blucin şortla havluya rağmen hissediyordu. Tanrım, ne büyük bir zevkti bu. Adam da, aynı hırsla karşılık vermiş, kasıklarını, hemen önündeki muhteşem kalçalara dayamıştı. Sonra öne eğilip, dudaklarını, Tuba'nın atlet fanilasının örtemediği sırtına dokundurdu. Bu temas çıldırttı Tuba'yı. Sanki bir kor değmişti sırtına. Adam uzun saçlarını kaldırıp ensesini öpmeye başladığında ise neredeyse bayılacaktı. Tanrım, neler yapıyordu bu adam böyle. Tuba'nın vücudunda varlığını bile bilmediği hassas noktaları bulup çıkarıyor, onu adeta bulutların üstüne uçuruyordu. Geri çekildiğinde, başını çevirip, zevkten yarı kapanmış gözlerle ona baktı. Bir süre gözleri öylece kilitli kaldı. Sonra adam yeniden eğilip, yüzünü Tuba'nınkine yaklaştırdı. Kalın dudakları aralanmıştı. Tanrım onu öpecekti adam. Tuba'nın dudakları, elinde olmadan aralanıp büküldüler. Adamın ağzı iyice açılıp dudaklarının üstüne kapandığında da, gözleri kararıverdi. Çılgın gibi öpüşmeye başladılar. Zevkten uçuyordu Tuba. Adam onun küçük etli dudaklarını, dilini emiyor, kendi dilini ağzının içine sokup, ulaşabildiği her yeri yalıyordu. Sonra Tuba onun dilini emmeye başladı. Tıpkı bir siki emer gibi.

Bu arada adamın kalçaları da hareketlenmişti. Küçük hareketlerle sikini, Tuba'nın kalçalarına bastırıp çekiyor, sanki onu aradaki tüm kumaşları hiçe sayarak sikiyordu. Bu da Tuba'nın tüm kontrolünü kaybetmesine neden olmuştu. Taburenin üstünde öne eğilmiş vücudu, adamın altında kıvranıp bükülüyordu. Sonra birden ondan uzaklaştı adam. İşte bu, tam bir soğuk duş gibi gelmişti Tuba'ya. Gözlerini açıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, adamı birden önünde buluverdi. Ellerini aşağı uzatıp, fanilasının iki taraftan yakaladı adam. Tuba doğrulup, kollarını yukarı kaldırdı ona yardımcı olmak için. Kısa bir an sonra, belden yukarısı çıplak kalmıştı. Sonra adam onun önünde çömelip, dudaklarını çıplak memelerinde dolaştırmaya başladı. Öpüyor, emiyor, yalıyor ve Tuba'yı zevkten kıvrandırıyordu. Memelerinin pembe başları emilirken, yine uçacak gibi oldu. Adam bir kolunu kaldırıp dudaklarını kaymak gibi koltuk altına yapıştırdığında ise neredeyse çıldıracağını sanmaya başladı. Ama bu kadarla yetinmedi adam. Dudaklarının yerini bir süre dili aldı. İştahla yalıyordu artık Tuba'nın koltukaltını. Ve durmaya da niyeti yoktu tabii. Bir süre sonra, dudakları, yan taraftan aşağıya, beline doğru inmeye başladılar. Sonra da öne doğru kayıp karnına geldiler. O değdiği her yeri yakan dilin göbek çukuruna girdiğini hissetmek, Tuba'yı mahvetti. Öylesine büyük bir zevkti ki bu, bir anda beli gelmeye başladı. Tüm vücudu dalga dalga sarsılıyordu.

Adam ne olduğunu anlamıştı tabii. Ama durmaya niyetli değildi. Şimdi de daha aşağılara inmiş, Tuba'nın bacaklarını iyice birbirinden ayırıp, başını onların arasına sokmuştu. Dudakları ve dili, şortun paçalarıyla aynı hizadan başlayarak, şimdi o başdöndürücü güzellikteki bacaklarında dolaşıyordu. Giderek de daha aşağılara iniyordu bu arada. Sonunda bir ayağını eline alıp öpmeye, yalamaya başladığında, Tuba yine bulutların üzerine çıkmakta olduğu farketti. Tanrım neler yapıyordu adam böyle. Onu zevkten çıldırma noktasına getirmişti yine. Sonra ayak parmaklarını teker teker yalamaya, birer birer dudaklarının arasına alıp emmeye başladı adam ve sarsıla sarsıla, bir daha belini getirdi Tuba.

Gözleri kararmıştı. Yeniden etrafını görmeye başlaması, adamın parmaklarının, şortunun düğmelerinde dolaştığını hissetmesiyle oldu. Kalçalarını tabureden hafifçe kaldırıp onun ağı amından akan sularla iyice ıslanmış şortunu sıyırmasına yardımcı oldu. Şimdi çırılçıplaktı artık. Tüm güzelliğiyle, çırılçıplaktı adamın önünde. Sonra adam yine arkasına geçti ve dudaklarını tekrar ensesine yapıştırıp, onu öne eğilmeye zorladı. Tuba dirseklerini yine pencerenin içine dayadı. Tıpkı, adam duştan sonra salona ilk girdiğinde olduğu gibi oturuyordu artık. Vücudu öne eğik, beli aşağı bükülmüş, taburenin en kenarına gelmiş olan kalçaları alabildiğinde meydanda. Tek fark, şimdi çırılçıplak olmasıydı.

Sonra adamın öpen, emen, yalayan ağzı, sırtında aşağıya doğru yolculuğa başladılar. O değdiği yeri yakan dilin kalçalarına ilk dokunuşunu hissettiğinde, yine delirme noktasına geldi Tuba. Tanrım, şimdi de kalçalarını emiyor, yalıyordu adam. Ve dudakları giderek de o muhteşem yuvarlakların arasına yaklaşıyordu. Sonra o ateş gibi sıcak dilin yakıcı temasını, hiç beklemediği bir yerde hissetti Tuba. Götünün küçük deliğinde. Tekrar belini getirmeye başladı. Kalçaları tümüyle kontrolden çıkmış bir halde, taburenin üstünde dalgalanıyor, çalkalanıyor, kıvranıyor, titriyordu. Amından bir çeşme gibi akan sular, taburenin üstünü kayganlaştırmıştı. Bu vıcık vıcıklığı hissetmek, çıldırtıcı geliyordu Tuba'ya.

Tekrar durulduğunda, adam götünü yalıyordu. Üstelik şimdi arada bir dudaklarını oraya yapıştırıp hırsla emiyordu da o küçük pembe deliği. Tanrım ne kadar büyük zevti bu. Adam, vücudunun şimdiye kadar farkında olmadığı bir hazinesini daha bulup ortaya çıkarmıştı. Tuba, götünün de buna tepkisiz kalmadığını farkediyordu bu arada. Sanki bir gonca gül gibi açılmaya başlamıştı götü. Artık adamın dilinin ucu, hafif hafif götünün içine kayıyordu. Bu ise hem Tuba'yı zevkten çıldırtıyor, hem de götünün biraz daha açılmasına neden oluyordu. Tekrar geldi beli.

Birden onu bıraktı adam. Sonra da elinden tutup tabureden kaldırdı ve kanepeye doğru çekti. Tanrım, bir kaç gün önce oğlunun sikini ağzına alıp emdiği, bellerini yalayıp yuttuğu kanapenin üstünde sikecekti adam onu. Bu da müthiş tahrik edici geliyordu Tuba'ya. Nedenini bilmiyordu ama, müthiş tahrik edici geliyordu işte. Geniş kanapenin üstüne sarmaş dolaş yıkıldıklarında, kollarını adamın boynuna dolayıp, dudaklarını yeniden onun ağzına verdi. Adamın sağ eli ise aynı anda bacaklarının arasına girmiş, alev alev yanan amını avuçlamıştı. Yine zevkten uçacak gibi oldu Tuba. Sonra adam, orta parmağını içine sokuverdi. Yine beli geldi Tuba'nın. Öylesine sulanmıştı ki küçücük amı adamın o kalın ve kıllı parmağı, şimdi rahatlıkla girip çıkıyordu içine. Tıpkı küçük bir sik gibi.

- "Sikecek misin beni..?" diye sordu inleyerek, dudaklarını onun vantuz gibi emen ağzından kurtardığında.

Cevap vermedi adam. Şimdi biraz aşağı kaymış ve Tuba'nın kütür kütür memelerini yalamaya başlamıştı tekrar. Parmağı hala girip çıkıyordu amına. Ağzı, dokunduğu her yeri öpüyor, emiyor, ateş gibi yakan dili, ulaşabildiği her yeri yalıyordu. Adamın kalın dudakları, amının iyice açılmış dudaklarına yapışıverdğinde çıldıracak gibi oldu. Yeniden beli gelmeye başladı bu temasla. Tüm vücudu sarsılıp, dalgalanıyordu. Kendinden geçmek üzereydi. Sonra adam iki eliyle bacaklarını iyice birbirinden ayırdı ve dizlerinin arka taraflarından tutup havaya kaldırdı. Şimdi kasıkları tabak gibi açılmıştı adamın ağzının altında. O ateş gibi yanan dil, amının udaklarının arasında, bızırının üstünde dolaşıyor, zaman zaman da biraz aha aşağılara gidip, götünün küçük deliğine bastırıyordu. Artık durmadan beli geliyordu Tuba'nın. Ali'nin babasının, daha adını bile bilmediği bu 40'ının üstündeki Hataylı'nın ustalığıyla büyülenmiş, kendini, kelimenin tam anlamıyla vermişti ona. Amından şarıl şarıl sular aktığını hissediyordu. Ama adam bunların hepsini yalayıp yutuyor, zaman zaman da dudaklarını amının dudaklarına yapıştırıp emerek, sanki içini boşaltmaya çalışıyordu. Zaman ve mekan kavramını tümüyle yitirmişti Tuba.

Neden sonra adamın durduğunu ve başını kasıklarından uzaklaştırdığını farketti. Şimdi bacaklarının arasında, dizleri kanapeye dayalı duruyordu. Artık sikileceğini anlamıştı.

- "Güzel sik beni n'olur..." diye inledi, "Ohhhh hadi sik beni... Sok sikini içime..."

Adam tek eliyle belindeki havluyu çözdü. Ve Tuba onun kocaman sikini, ilk kez o an gördü. Tanrım, gerçekten de kocamandı. Kapkara kıllarla kaplı ve kocaman. Bir an için korktu. Acaba canını acıtır mıydı bu kadar büyük bir sik? Aralık gözlerle adamın ona iyice sokuluşunu seyretti. İki eliyle bacaklarını dizlerinin altından tutup yukarı kaldırdı adam yeniden. Sonra da kollarının üstüne aldı bacaklarını. žimdi onun altında, ikiye katlanmış gibiydi Tuba. Adam ellerini uzatıp onu iki omuzundan sımsıkı kavrayarak üstüne eğildiğinde, o kocaman sikinin ateş gibi yanan şişmiş başı da, amına değmeye başladı. Bir an için zevkten çıldıracağını sandı Tuba. Küçük bir çığlık kaçırdı ağzından. Adam başını eğip ağzını dudaklarının üstüne yapıştırdı. Kaçalarını biraz oynattı ve sikinin başı, amının dudaklarına daha sert değmeye başladı. Beyninin içinde fırtınalar koparak, o kocaman sikin içine girmesini bekliyordu Tuba. Adam da zevkten mest olmuştu sanki.

- "Ohhhh amın çok güzel..." dedi, Tuba'nın dudaklarını ağzından bırakıp, "Amın çok güzel yavrum... Sikimi içine çekiyor sanki... Beni zevkten delirtecek nerdeyse... Ohhhh..."

Bu kadarı fazlaydı doğrusu. Bayılmak üzere olduğunu hissediyordu Tuba. İki elinin parmaklarını adamın saçlarının arasına sokup, yüzünü kendine doğru çekti. Gözleri kaymıştı zevkten.

- "Hadi sok..." diye inledi, "Ohhh hadi sok sikini içime... Ohhh hadi sik beni... Hadi sik beni... Sik beni... Ohhhhh sik beni..."

Bir anda, tek bir hamlede, dibine kadar geçirdi adam. O kacaman siki, bir anda dibine kadar gömüldü Tuba'nın amına. Tüm karnının içi dolmuştu sanki. O kocaman kıllı taşaklar, bembeyaz, yusyuvarlak kalçalarına yapışıp ezilmişti. Bir top gibi patlayarak geldi beli. Adamın altında çırpınıyor, kıvranıyor, sarsılıyordu. Amı, dibine kadar içine aldığı o kocaman siki bir mengene gibi sıkıştırmıştı. Gözünde şimşekler çakıyordu Tuba'nın. Sonunda olmuştu işte. Gerçek bir erkeğin kocaman sikini, olduğu gibi almıştı içine. Tanrım, bundan daha büyük bir zevk olamazdı. Gözleri kararıyor, zaman ve mekan kavramlarını iyice yitirdiğini hissediyordu.

Kendine geldiğinde, hala adamın altında, öyle ikiye katlanmış bir halde yatıyordu. O kocaman sik, dibine kadar gömülüydü amına. Hareket etmiyor, onun biraz kendini toplamasını bekliyordu adam. Bu arada da, etli dudaklarını yüzünde gezdiriyor, yumuşak bir şekilde öpüyordu onu. Sert bıyık kıllarının tenine dokunuşunu hissetmek öyle güzeldi ki. İçindeki fırtına daha tam yatışmamıştı ama, kendini daha büyük bir fırtınaya, daha doğrusu kasırgaya kaptırmak üzere olduğunun farkındaydı Tuba. Kendinden geçerken iki yanında kanepenin üstüne düşen ellerini götürüp, parmaklarını adamın saçlarının arasına geçirdi tekrar. Havada duran ayakları, tıpkı bir balerininkiler gibi, aşağı büküldü.

- "Sik beni..." dedi fısıldayarak.

Ve adam sikmeye başladı onu. O kocaman sikini, yumuşak ve uzun hareketlerle Tuba'nın küçük amına sokup çıkarıyordu artık. Hiç acele etmeden, zevkini çıkara çıkara sikiyordu. Amı, içindeki siki, kadife bir eldiven gibi, sımsıkı sarmıştı. İçine her girip çıkışında, üstündeki kalın damarları, kıl diplerini, tek tek hissediyor ve zevkten mestoluyordu Tuba. Sikilmek, hiç bu kadar güzel olmamıştı. Bir taraftan da, bunda adamın ustalığının büyük payı olduğunu kavrıyordu. Onun yerinde şimdi onu siken oğlu olsaydı, elbetteki bu kadar zevkli olmayacaktı. Onu seyrederek müthiş tahrik olmuştu adam. Siki onun için kalkıp kocaman olmuştu. Sonra vücudunun her tarafını öpüp emmiş, yalamıştı. İşte şimdi de, onu altına almış, sarmaş dolaş bir halde ve kendi de müthiş zevk aldığını belli ederek sikiyordu.

Amı, tüm benliğinin merkezi olmuştu sanki. Öylesine duyarlıydı ki. Dudaklarından başlayıp adamın kocaman sikinin içinde ulaştığı en uç noktaya kadarki her yerinden beynine ulaşan sinirler, her biri bir kaç bin voltluk elektrik akımı taşıyan yüksek gerilim hatlarına dönmüşlerdi. Beynine ulaştığında da, büyük patlamalara neden oluyordu bu güçlü elektrik dalgaları. Uçmuştu. Bir daha hiç inmemek üzere bulutlarırn üstüne çıkmış gibiydi.

Adamın halinden, onun da farklı bir durumda olmadığını sezebiliyordu Tuba. Tüm ağarlığıyla, adeta eziyordu onu. Bu kalın, esmer ve her yanı kıllarla kaplı gerçek erkek vücudunun altında olmak, onun kocaman sikini olduğu gibi içine alabilmek çıldırtıcı bir zevkti Tuba için. Vücudu kıvranıp bükülmeye başlamıştı yine. Kalçaları, elinde olmayan hareketlerle kanepenin üstünde sağa sola çalkalanıyor, kıvrılıyordu.

mofilius
mofilius
65 Followers