Siken Sikene Ch. 2

Story Info
My wife was fucked by my friends (Turkish)
6.4k words
4.46
21.7k
0

Part 2 of the 2 part series

Updated 03/14/2022
Created 05/25/2007
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
63 Followers

Olayın üzerinden yaklaşık yirmi günlük bir süre geçmişti. Karım da ben de, olup bitenleri konu etmemiş, sanki hiç bir şey olmamışmış gibi davranmıştık. Galiba böylesi ikimizin de daha çok işine gelmişti. Buna karşılık bazı şeylerin çok değiştiğinin farkındaydık. Özellikle de seks yaşamımız alabildiğine değişmişti. Bulduğumuz her fırsatı değerlendiriyor, birbirimize bir türlü doyamıyorduk.

Karımla Fehmi'nin sikişmelerinden resimler durmadan gözlerimin önünde uçuşuyor ve her seferinde delicesine tahrik olmama neden oluyordu. Aynı şeyin onun için de geçerli olduğundan kuşkum yoktu. Kısacası, ikimiz de memnunduk. Ankara'da olanlar, yaşamımızı renklendirmişti.

Eski arkadaşım Oktay Suudi Arabistan'dan bir günlüğüne İstanbul'a geldiğinde, durumumuz böyleydi işte. Öğlenden sonra beni işyerimden aramıştı. Çoktandır görmüyorduk birbirimizi. Gerçi tüm ısrarıma rağmen bizde kalmayı kabul etmemişti ama, sonunda otele gidene kadar oturup eskilerden konuşmak konusunda o da benim kadar istekliydi. Aylardır çöllerde olduğu için, gece geç saatlerde yalnız kalmak istemesini anlayışla karşılamıştım ben de.

Karım Oktay'la hiç karşılaşmamıştı şimdiye kadar. İşten çıkmadan ona telefon edip, hem eve geleceğimizi haber vermiş, hem de Oktay'dan biraz söz etmiştim. Bu yüzden bize kapıyı açarken şaşkın bir ifadesi yoktu. Ama ben daha ilk anda şaşırmıştım. Bunun için bir kaç nedenim vardı.

Beni ilk şaşırtan, karımın Oktay'ı tepeden tırnağa inceleyişiydi. Bakışlarındaki araştırıcılık, kocasının bir arkadaşıyla ilk kez karşılaşan bir kadında olması gerekenden çok daha yoğundu.

Şaşırmama neden olan ikinci şey, üzerindeki giysiydi. O çok hoşuma giden siyah ipek elbiseyi giymişti. Hollanda'ya gittiğimde almıştım bunu. İncecik kaygan kumaşıyla, daha ilk andan karımın da çok hoşuna gitmişti. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, böyle eve misafir geldiğinde değil, daha özel zamanlarda giyilmek üzere düşünülmüş bir şeydi bu. İki incecik askıyla duruyor ve karımın kollarıyla omuzlarını olduğu gibi açıkta bırakıyordu. Üst kısmı çok hafif boldu ama kendi kumaşından kuşağıyla bele iyice oturuyordu. Eteği biraz daha boldu. Tabii buna etek denebilirse. Öyle kısaydı ki, kalçalarının ancak beş parmak altına kadar örtebiliyor, o uzun bacaklarını tüm başdöndürücülüğüyle meydanda bırakıyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de o alabildiğine yüksek topuklu siyah dekolte ayakkabılarını giymişti karım.

Benimle beraber Oktay da şaşırmıştı tabii. Ama bunu fazla uzatmadan karımın yanından geçip salona girdi.

- "Hoş herif..." dedi karım.

Böylece, beni şaşırtan üçüncü şeyi de yapmış oluyordu. İlk iki nokta bu sözlerle aydınlanıyor, karımın gerçek niyetinin belli olmasını sağlıyordu. Bütün bu olup bitenler, beni, kapıdan girdiğim andan beri dördüncü şaşkınlığı yaşamaya zorlamıştı. Karımın niyetini anladıktan sonraki duygularımla ilgiliydi bu sonuncu şaşkınlık.

Sikim bir anda kalkmış, kasıklarımı sanki ateş basmıştı.

Oktay'ın peşinden salona doğru yürürken de, ateşin kasıklarımdan yüzüme doğru yükselmeye başladığını hissettim. Karım iki adım önümdeydi. Gözlerimi, elbisenin incecik kumaşı altında kıpır kıpır oynayan kalçalarından koparmakta güçlük çekiyordum. Giysinin altına hic bir şey giymemiş olduğunu anlamamak için kör olmak gerekliydi. Oktay pencerenin yanındaki koltuklardan birine oturmuştu. Ben onun yanına giderken, karım da mutfağa geçti ve üstümdeki elektrik yükü biraz olsun hafifledi.

Ama anlaşıldığı kadarıyla, ne Oktay ne de benim için kurtuluş yoktu. Yalnızca saniyeler sonra karımın geri döndüğünü ve bize doğru geldiğini gördük. Siyah, kaygan kumaşın altında memeleri neredeyse tüm hatlarıyla belliydi ve attığı her adımda titreyip sallanıyordu. Kalçaları da, sanki her zamankinden biraz daha çok çalkalanır gibiydi. Eteği, o güzelim bacaklarını okşar gibi, sağa sola savruluyordu. Çırıl çıplak olsa, bu kadar seksi olamazdı. Tam karşımıza gelip, yemekten önce birer viski isteyip istemediğimizi sordu.

Doğrusu benim gerçekten ihtiyacım vardı, bir viski atıp kendimi toplamaya. Anlaşıldığı kadarıyla Oktay da pek farklı durumda değildi. Ama dağılma nedenlerimiz biraz farklı görünüyordu. Ben, bir kere tadını aldığım, üstelik etkisini yirmi günden beri yaşamakta olduğum bir şeyin yenilenmesi ihtimalinin beklenmedik bir şekilde karşıma çıkmasıyla dağılmıştım. Oktay ise Suudi çöllerinde aylar süren kadınsızlıktan sonra, birden karşısına karım gibi birinin çıkmasıyla çarpılmış durumdaydı. Üstelik durumunu bana çaktırmamak gibi bir telaşın da içine düşmüştü.

Viskileri hazırlama işini üstüme alarak dipteki dolabın yanına gittim ve böylece ona biraz olsun rahatlama fırsatı vermeye çalıştım. Şimdi onun arkasındaydım ve beni göremiyordu hiç değilse. Ama ben de onun yüzünü göremiyordum bu arada. Halbuki, bunu çok istiyordum. Zira karım geçip onun karşısındaki koltuğa oturmuştu. Böylece yeni bir darbe yemiş oluyordu eski arkadaşım. Karımın eteği ancak kalçalarını örtebiliyordu. Üstüste attığı bacakları tüm başdöndürücülüğüyle meydandaydı. Bu manzaranın Oktay'ın üstünde yarattığı etkiyi tahmin edebiliyordum. Yüzünü görmek istemem de, bu tahminimin doğruluğunu kanıtlayabilmek içindi.

Bardaklara buz koymuş, sonra da viski şişesini elime almıştım ki, Oktay yerinden fırlayıp yanıma geldi. Sanki karımdan kaçıyormuş gibiydi. Böylece, ben de merakımı gidermek fırsatı bulmuştum. Arkadaşımın yanakları hafifçe kızarmıştı.

Ne var ki, Oktay'ın kaçacağı pek bir yer yoktu. Viskileri doldurma işi bitince, zorunlu olarak karımın yanına döndük tabii. Yemeğe oturana kadar geçen yaklaşık bir saatlik süre, Oktay için tam bir işkence oldu. Birinci viskileri ikinciler izlemiş ve karım her zaman olduğu gibi, alkolün etkisiyle giderek daha rahat hale gelmişti. Bunun en büyük belirtisi de, oturuşunun, daha doğrusu kendini seyrettirişinin sürekli cüretlenmesiydi. Aradabir mutfağa gidip gelmeyi ve böylece kendini ayakta ve yürürken göstermeyi de ihmal etmiyordu.

Yemek, Oktay için bir çeşit dinlenip kendini toplama fırsatı oldu. Ama ben; sofrada içilen şarapların, onun namına, yemekten sonrası için daha da zor bir durum hazırladığını biliyordum. Kahvelerimizi içmek için yeniden koltuklara geçtiğimizde üçümüzün de kafası iyi olmuştu. Karım yine, içtiklerinin üzerindeki muhtemel etkisi konusunda hiç de yanılmadığımı kanıtlamak ister gibi oturmuştu. Eteği hiç yokmuşcasına sıyrılmıştı ve eğer bacak bacak üstüne atmaktan vazgeçip de dizlerini biraz aralasa, amını görebilecektik.

Oktay tekrar rahatsız havasına bürünmüştü. Aslında hak veriyordum ona. Ben de olsam pek rahat edemezdim herhalde. Ama bir yandan da, onun şanslı bir herif olduğunu düşünüyordum. Öyle ya, bunca abazanlıktan sonra karım çıkmıştı karşısına.

Karım kahveleri getirmek üzere yerinden kalktığında, yine biraz rahatladı Oktay. Yeniden benimle konuşmaya başladı. Ama karım hemen döndü yanımıza. Elindeki tepsinin üzerine fincanları, şekeri ve kahve kabını sıralamış gelmişti. Hepsini, oturduğu koltuğun yanındaki sehpanın üstüne koydu. Bunu yaparken arkası Oktay'la bana dönüktü ve öyle bir eğilmişti ki, neredeyse çıplak kıçı görünüyordu.

Gerçekten huylandırıcı bir manzara vardı gözlerimizin önünde. Oktay'ın yine sesi soluğu kesilmişti tabii. Ben ise karımın şimdiye kadar yaptıklarının yalnızca bir başlangıç olduğunu biliyordum. Her zaman içinde varolan kendini gösterme isteği, şimdi Oktay'ı baştan çıkarma arzusuyla birleşmişti. Bunun sonucunun müthiş olacağından emindim.

Kahve servisi yapmadan bara gidip, elinde konyak bardaklarıyla döndü karım. Daha da sarhoş olmak istiyor gibiydi sanki. Yerine oturmadan ışıkları da biraz kısıp, salonun loşlaşmasını sağladı. Gerçek şovun başlamak üzere olduğunu anlıyordum.

Koltuğuna oturup fincanlara kahve koymak üzere yanındaki sehpaya eğildiğinde, ne kadar haklı olduğumu anladım. Bacakları mecburen biraz aralanmıştı ve neredeyse kasıklarına kadar görünüyordu. Özellikle de, onun tam karşısında oturmakta olan Oktay'ın gözleri önündeki manzara müthiş olmalıydı. Karımın kilot giymediğini artık iyice anlamıştı herhalde. Bakışlarının o naktada sabitleştiğini görüyordum. Sonra ikinci darbesi geldi karımın. Doldurduğu fincanı, yerinden kalkmadan ona uzattı. Bunu yaparken, bacakları zorunlu bir hareketle daha da ayrılmıştı. Oktay'ın gözleri kendisine uzatılan fincana değil daha aşağıya dikili olduğu için, az kaldı kahvesini dökecekti. Yüzündeki ifadeden, bu sefer karımın amını görmüş olduğunu anlıyordum. Karım ikinci fincanı bana uzatırken de pozisyonunu bozmadı. Ama biraz daha fazla uzanması gerekmişti şimdi. Bu da, doğal olarak bacaklarının daha da aralanmasına neden olmuştu. Oktay, sanki nefes bile almıyordu artık.

Bir anda oluşan elektrik yüklü havanın biraz dağılması için, karımın kendi fincanını da eline alıp, yeniden arkasına yaslanması gerekti. Tekrar bacak bacak üstüne atmıştı şimdi. Gerçi gözlerimizin önündeki manzara hala müthiş güzel, müthiş tahrik edeciydi ama, hiç değilse az önceki kadar öldürücü değildi. Yine de, tekrar konuşmaya başlayabilmemiz için biraz zaman geçmesi gerekti.

Sohbeti karım yönlendiriyordu ve konu Suudi Arabistan'daki yaşamdı. Durmadan bir şeyler soruyor ve Oktay'ı konuşmaya zorluyordu. Bu arada, kendisi dahil hiç birimizin konyak kadehinin boş kalmasına da izin vermiyordu. Hepimiz iyice sarhoş olmuş gibiydik. Alkol, yalnızca karımı değil Oktay'ı da oldukça rahatlatmıştı tabii. Varlığımın onu eskisi kadar rahatsız etmediğini, bana rağmen karıma takıldığını ve doya doya seyrettiğini görebiliyordum. Bunu karım da farketmiş ve gösterisini biraz daha cüretli hale getirmişti. Bacakları sürekli hareket halindeydi.

Karımın ilk başlarda iklim, çevre, dostluk ilişkileri gibi nispeten geniş bir alana yayılan soruları sonunda kadın erkek ilişkilerine kaymıştı. Oktay böyle bir şeyin orada "söz konusu" bile olmadığını anlatıyordu.

- "Anlamadım..." dedi karım, "Şantiyelerde yüzlerce kişi birarada çalıştığınızı söyledin. Hepsi erkek mi bunların..?"

- "Evet... Kimse karısını getirmiyor ki. Zaten getirse de, sokağa çıkaramaz. Ya da çarşaf ve peçe giydirmesi gerekli."

- "Peki nasıl dayanıyorsunuz bu hayata? Kadınsız yaşamayı nasıl beceriyorsunuz? Yoksa erkek erkeğe bir şeyler mi yapıyorsunuz ha..?"

Bu sorular, Oktay'ın savunmaya geçmesine neden olmuştu. Suudi Arabistan'a gidenlerin amacı, kısa zamanda para kazanmaktı. Bunun için de bazı zorluklara katlanmaları gerekiyordu. Kadınsız yaşamak elbette ki zordu ama, bunu becermeleri gerekiyordu.

Bunları anlatırken gözlerini de karımın üstünden bir an bile ayıramamıştı tabii. Şimdi bacakları iyice aralık oturuyordu karım. Etek kumaşından bir tutamını apış arasına sokmuş ve amını örtmüştü yalnızca. Ama bu insanı yatıştıracağına daha da tahrik ediyordu. Bacaklarının beyazlığıyla sert bir kontrast yapan siyah ipekli kumaş parçası, gizlemekten çok "işte burası" diyerek hedef gösteriyor gibiydi. Hafif hareketlerle dizlerini açıp kapamaya da başlamıştı.

Oktay'ın koltuğunda yeniden rahatsız rahatsız kıpırdanmaya başması dikkatimi çekti. Araştıran gözlerim, benden saklamak için büyük çaba harcadığı şeyi yakalayıverdi hemen. siki kalkmış, pantolonunun önünü kocaman kabartmıştı.

Onlar konuşmayı sürdürürlerken, ben de bu işin sonunun nereye varacağını düşünmeye başlamıştım. Karım Oktay'a vermeye kararlı görünüyordu. Bunu ben de çok istiyordum doğrusu. Ankara macerasının tadı hala damağımdaydı. Oktay'ın bu konuda ne düşündüğünü ise ne karım ne de ben, merak bile etmiyorduk. Kurtuluşu yoktu onun. Sorun işin nasıl tezgahlanacağıydı. Onları nasıl yalnız bırakabilirdim acaba?

Sonunda aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve ayağa kalkıp, sehpalardan birinde duran gazeteleri elime aldım. Sonra da Oktay'a;

- "Siz sohbete devam edin..." dedim, "Ben gazeteleri alıp tuvalete gidiyorum..."

Kimse sesini çıkarmadı. Yalnızca biran için karımla gözgöze geldik. İkimiz de ne olup bittiğinin farkındaydık. Bakışlarımızla anlaştığımızı hissettim. Onlara yaklaşık yarım saatlik bir süre verdiğimin farkındaydı karım.

Salonun kapısını arkamdan kapatarak çıktım. Doğruca banyoya gidip, kapısını gürültülü bir biçimde açıp kapattım. Sonra da hiç ses çıkarmadan karanlık mutfağa yöneldim. Gerçi mutfaktan salona giden kapı açıktı ama, karımla Oktay'ın oturduğu yere biraz yan düşüyordu. Buna karşılık küçük servis penceresinden içeriyi olduğu gibi görmek mümkündü. Mutfak taburesine oturup seyretmeye başladım. Onların beni görmelerine ise imkan yoktu.

Hala karşılıklı oturuyorlardı ama, karımın dizleri arasındaki aralık şimdi çok daha büyümüş, bacakları koltuğun kenarlarına dayanmıştı. Oktay'ın onun niyetini şimdiye kadar anlamış olması gerekiyordu. Hiçbir kadın erkeklerin karşısında böyle oturmazdı ki. Ama o hala biraz tutuktu. Yüzü kızarmış, elleri koltuğun kenarlarını kavramış, öylece oturuyor ve karımın giderek daha da saldırganlaşan sorularına cevap vermeye calışıyordu.

- "Peki..." diyordu karım, "Diyelim ki, sen de dayandın bu kadar uzun süre kadınsız kalmaya. Benim merak ettiğim, bunun nasıl bir duygu olduğu..."

- "Zor..."

- "Zor olduğuna kuşkum yok tabii. Ama galiba sonrası da pek kolay değil gibi.."

- "Nasıl yani..?"

- "Şimdi olduğu gibi demek istiyorum..."

- "Anlamıyorum..."

- "Anlamayacak bir şey yok ki bunda yavrum... Şu karşımdaki haline baksana. Eriyip gittin bana bakarken..."

- "Asıl sen kendi haline baksana. Kılığını, karşımda nasıl oturduğunu farketmiyor musun...?

- "Şikayet mi ediyorsun bundan..."

- "Doğrusu şikayet edemiyorum."

- "Yani hoşuna gidiyor, öyle mi..?"

- "............"

- "Cevap vermiyorsun ama hoşuna gittiği açıkça belli..."

- "............"

- "İstersen ben senin yerine anlatayım ha..? Aklın başından gitti beni seyrederken. Bir saattir karşımda oturmuş, başka hiç bir yere bakmadan beni seyrediyorsun. Kocamın varlığına bile aldırmadan, gözlerinle sikmeye çalıştın beni. O koltuğa oturduğun anda sikin kazık gibi kalkıp, bir daha da inmedi..."

Oktay'ın sesi çıkmıyordu. Büyülenmiş gibi karımı dinliyordu yalnızca. Kapıdan girdiği andan beri yaşadıkları yetmiyormuş gibi, şimdi bir de böyle köşeye sıkıştırılmanın şaşkınlığı içindeydi.

- "Bütün istediğin beni sikmek değil mi..?" diye devam etti karım, "Kapıdan girdiğinden beri beni sikmek istiyorsun ve ben de bunun farkındayım. Anlamadığım, şimdi eline fırsat geçmişken hala neden boş durduğun..."

Bunları söylerken, kalçalarını öne kaydırmış, bacaklarını alabildiğine açmıştı. Artık amını örten o küçük kumaş parçası da yerinden kaymıştı. Kendini tabak gibi açmıştı Oktay'ın önünde. Sonra onun hala hareketsiz oturduğunu görünce de, elini götürüp amıyla oynamaya başladı.

- "Sen beni seyrederken ben de gözlerimi sikinden ayıramadım bir türlü. Öyle güzel kalkmıştı ki... Bak nasıl sulandım, görüyor musun..? Hadi gel yala beni yavrum... Hadi gel yala..."

Bu son sözler Oktay için yeterli olmuştu galiba. Salonun kapalı duran kapısına bir göz atıp, ayağa kalktı. Pantolonunun önü çadır gibi olmuştu. İki adımda karımın oturduğu koltuğa ulaştı. Sonra onun alabildiğine açık bacaklarının arasında yere diz çöktü. İki eliyle karımın bacaklarının iç taraflarını okşamaya başladı. Karımın bu temasla titrediğini gördüm. Az önce Oktay'a anlattığı gibi, o da tüm akşam boyunca bu anı bekleyerek tahrik olup durmuştu.

Oktay'ın aklından benim her an için geri dönebileceğim ihtimali pek çıkmıyordu galiba. Arada bir kapıya bakıp duruyordu. Buna rağmen karıma biraz daha sokuldu ve dizlerinin iç taraflarından öpmeye başladı. Karımın ağzından hafif memnuniyet mırıltıları çıkıyordu. Ama, bu kadarıyla yetinmek niyetinde olmadığı da acıkça belliydi. Elini uzatıp parmaklarını Oktay'ın saçları arasına geçirdiğini ve arkadaşımın başını kasıklarına çektiğini gördüm. Ağzından derin bir inleme sesi çıktı. Başı koltuğun arkasına doğru devrilmişti. Gözleri kapalıydı. Sonunda istediğini elde etmişti.

Amını yalatıyordu Oktay'a.

Bu arada benim durumum da, karımınkinden pek farklı değildi. Oktay'la evin kapısından girip, karımın kendini ona siktirmeyi kafasına koyduğunu anladığımdan beri bu anı bekliyordum. Şimdi isteğimin gerçekleştiğini, karımın yine gözlerimin önünde sikilmek üzere olduğunu görüyor ve alabildiğine heyecanlanıyordum. sikim kalkıp, pantolonumu zorlamaya başlamıştı.

Gözlerimi, önümdeki manzaradan alamıyordum. Karım şimdi bacaklarını kaldırmış ve Oktay'ın omuzlarına koymuştu. Yüzündeki ifadeden, amının derinliklerinde dolaşan dilin zevkini çıkarmakta olduğunu görebiliyordum. Kalçaları sürekli hareket halindeydi.

- "Ohhhhh ne güzel yalıyorsun..." diye inledi, "Dilin küçük bir sik gibi sanki... Tadım hoşuna gitti değil mi..? Ohhh hoşuna gitti değil mi..?"

Oktay'ın ona cevap verecek hali yoktu. Tüm benliğiyle karımı yalamaya konsantre olmuştu. Çıkardığı şapırtılı sesleri duyup. daha da çok tahrik oluyordum. Sonra karımın vücudunun bir yay gibi gerilip büküldüğünü gördüm.

- "Immmhhhhh..." diye inledi tüm vücudu titrerken.

Belini getiriyordu.

Oktay aniden doğrulup ayağa kalktı. Hızlı hareketlerle kemerini çözüp, fermuarını açtı. Sonra da, donuyla birlikte pantolonunu dizlerine kadar indirdi. Şimdi müthiş bir manzara çıkmıştı ortaya. Doğrusu sikinin bu kadar büyük olduğunu ben de bilmiyordum. Benim sikim de, Fehmi'ninki de, onunkinin yanında oyuncak gibi kalıyordu.

Manzara, karımın hemen kendine gelmesine neden oldu. Bir anda koltukta doğrulmuş ve sağ elininin parmaklarını, o kocaman sikin çevresine dolamıştı bile. Zevkten kaymış gözlerle, elindekini hayran hayran seyrettiğini görebiliyordum. Bir taraftan da giderek öne doğru eğiliyor, yüzünü Oktay'ın sikine yaklaştırıyordu. Sonra dilini uzatıp, onun tıpkı bir mantar gibi şişip morarmış başına dokundurdu. Neredeyse aynı anda patladı Oktay. Ağzından homurtular çıkararak, peşpeşe salvolar halinde fışkırtıyordu. O kalın, kıvamlı erkeklik sıvısı, karımın yüzüne ve şimdi alabildiğine açık duran ağzına fışkırıyordu.

Tanrım, ne kadar müthiş bir manzaraydı bu.

Oktay'ın ne kadar abazan olduğunu, bundan daha iyi anlatacak bir şey olamazdı. Karımın dilinin tek bir dokunuşu bile yetmişti ona. Tüm akşam boyunca tahrik olmak, taşaklarını belle doldurup patlatırcasına şişirmiş olmalıydı. O kocaman sikinden fışkıran sıvılar tükenmek bilmiyordu. Karım, ağzına gelenleri yutmaya çabalıyordu. Yüzünün her yeri, hatta bir gözü bile isabet almıştı bu arada. Onu bu halde görmek, daha da çok tahrik olmama neden olmuştu.

Karım da mahvolmuştu tabii. Kalçaları hareketlenmiş, koltuğun üstünde sağa sola çalkalanıyordu. Sanki birinin kucağına oturmuş ve onun sikini dibine kadar içine almış gibiydi. Vücudunun hafif kasılmalarını farkettiğimde, onun da getirdiğini anladım.

Sonunda duruldu Oktay. Karım başını geriye atmış, arkadaşımın gözlerinin içine bakıyordu. Sonra elini götürüp yüzündeki belleri silmeye başladı. Parmaklarını daha sonra ağzına götürüyor, tek tek yalayıp emerek temizliyordu. Yüzündeki ifadeden, yaptığı şeyden ne kadar çok hoşlandığını anlamak mümkündü. Kendinden geçmiş gibiydi.

Bu arada Oktay da, iki eliyle karımın omuz başlarından tutmuş, ona biraz daha sokulmuştu. Sertlik ve büyüklüğünden hiç bir şey kaybetmemiş olan o kocaman siki, şimdi karımın yüzüne değiyodu. Abazanlığının, öyle bir iki kez getirmekle giderilemeyeceği açıkça belliydi. Karım da onun ne istediğini anlamıştı zaten. Dudaklarını aralayarak bekledi. Oktay daha da sokuldu ona. Sonra kalçalarının küçük bir hareketiyle, sikinin başını karımın ağzına sokuverdi.

Gözleri kapalıydı karımın. Yanaklarının içeri çökmüşlüğünden, ağzının içindeki siki, üstündeki o küçük delikten Oktay'ın içindeki her şeyi çekip almak istercesine hırsla emdiğini anlıyordum. Onun böyle emmeyi ne kadar sevdiğini, o güzelim ağzının neler yapabileceğini benden iyi kimse bilemezdi. Oktay'ın yüzündeki ifadeden, zevkten mestolmuş olduğunu farkediyordum. Kendini tümüyle bırakmıştı.

Sonra karımın elleri de girdi devreye. Biriyle yeniden Oktay'ın sikini dibinden kavramıştı. Öbür eli de, arkadaşımın iri birer torbaya benzeyen taşaklarını avuçlamış okşuyordu. Burnundan kaçırdığı küçük inlemeler, yaptığı şeyden ne kadar zevk aldığını belli ediyordu. Bir süre sonra başı da hareketlendi. Artık Oktay'ın sikini ağzına sokup çıkarmaya koyulmuştu.

mofilius
mofilius
63 Followers