Abazan Mahkumun Kocaman Siki Ch. 01

Story Info
A very horny Bolivian prisoner fucks my wife (Turkish)
7.1k words
4.62
31.5k
4

Part 1 of the 2 part series

Updated 10/24/2022
Created 07/09/2007
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
64 Followers

İstasyonda karşıladığım zaman, gözlerinin içi gülüyordu Juan'ın. Kolay değil, tam üç yıldır ilk defa çıkıyordu cezaevinden. Onunla, başıma gelen küçük bir bela sonunda aldığım bir yıllık mahkumiyetimi çekerken, Eskişehir Cezaevi'nde tanışmıştım. Kokainden tam on yıl ceza almıştı ve dört yıl yatacaktı. Daha önceden Türkiye'de hiç yaşamamış olduğu ve gelişinde havalanı gümrüğünde yakalanmış olduğu için, kimseyi tanımıyordu ve bu nedenle de hiç ziyaretçisi yoktu tabii.

Yapı olarak sıcak bir insandı Juan. Onunla hemen kaynaşmıştım. Türkçe'yi bir türlü öğrenememişti ama, oldukça iyi İngilizce biliyordu. Görüntüsüyle, herkesten farklıydı. Uzun boylu ve esmerdi. Ama başını sürekli traş ettiği için, kafası, pırıl pırıl parlıyordu. Koğuşumuzda, ondan başka, arayanı soranı olmayan kimse yoktu. Bir tanıdık adı, ya da adres de veremediği için, normalde hakkı olduğu halde, izin haklarını da kullanamıyordu. Bu açıdan, kafayı yemek üzere olduğunu hemen anlamıştım. Otuz yaşında, iriyarı ve sağlıklıydı Juan. En büyük sıkıntısı kadınsızlıktı. Neredeyse başka hiç bir şey düşünemiyor, sürekli kadınları sayıklıyordu. Bayağı hatırı sayılır bir porno dergiler kolleksiyonu oluşturmuştu. Her gün bir kaç kez otuzbir çektiğini söylüyordu.

Sonra bir pazar günü hamamda, çıplak görmüştüm Juan'ı. Teninin rengi esmer, uzun boylu ve iriyarı vücudu inanılmayacak kadar kıllıydı. Bacaklarını, karnını, göğsünü, kollarını ve hatta sırtını kaplayan kapkara kıllar, ona adeta maymunsu bir görüntü veriyordu. Traşlı kafası ise bu görüntüyü daha da çarpıcı bir hale getiriyordu. Ama asıl akıl almaz yanı, bacaklarının arasından sarkmakta olan sikiydi tabii. Böyle bir şeyi hiç görmemiştim. İnik haliyle bile müthiş uzun, alabildiğine kalın ve kapkaraydı.

Cezamı tamamlayıp ondan ayrılırken, unutmama sözü vermiştim gerçi ama, doğruyu söylemek gerekirse, bir kaç ay boyunca aklıma bile gelmemişti Juan. Sonra bir gün, bir kaç arkadaşla evde oturmuş konuşurken hatırlamıştım Juan'ı. Ondan herkese söz edip, anlatmıştım. Sonra da konu yine unutulmuştu. Ama gece yalnız kaldığımızda, Naz, yani karım tekrar Juan konusunu getirmişti gündeme.

"Bu Juan'dan bana söz etmemiştin daha önce..."

"Öyle özel olarak anlatacak bir şey yoktu ki... Bir garip Bolivyalı işte..."

"Ama ilginç biriymiş baksana..."

"Doğru... Üstelik iki ayrı bakımdan ilginç biri... Birincisi, konumu nedeniyle, son derece yalnız ve adeta bir tür ortaçağ mahkumiyeti çekiyor olması... İkincisi de, kendi fiziki özelliklerinden kaynaklanan bir ilginçlik..."

"Şu hamam hikayesini anlatsana bir daha... İlk anlattığında tam duyamadım..."

"Goril gibi bir şey işte... Heryeri kapkara kıllarla kaplı... Siki de akıl almayacak kadar kocaman..."

"Ve bu adam, şimdi yıllardan beri abazan, öyle mi..?"

"Öyle... İzine çıkamıyor... Bol bol otuzbir çekiyor söylediğine göre..."

"Offff... Kadınlar, neler kaçırdıklarının farkında değilller yani..."

"Nereden bilsinler..? Haberleri yok ki..."

"Ama sen anlatıyorsun ya işte... Artık birileri bilebilir..."

Sonra susmuş ve birlikte yiyecek bir şeyler hazırlamıştık. Geç saatlerde karım elimi tutup beni televizyonun karşısındaki kanapeye götürmüş ve çalıcıya bir porno DVD takıp, yanıma oturmuştu. Kısa bir an sonra da, dev ekrandaki sikişi seyretmeye başlamıştık. Karım da ben de, herzaman porno filmlerinden hoşlanmıştık. Bu akşamkini yeni bulmuştu alaşılan. Afrika'da geçiyordu ve kocaman sikli iri kıyım zenciler, sarışın bir kadını durmadan sikiyorlardı. Sikim kalkmıştı. Naz'a baktım. Kanapenin öbür ucunda, sırtını yarı arkalığa, yarı kol dayama yerine dayamış, çıplak ayaklarını yukarıya alıp, oturma yerine basmıştı. İnanılmayacak kadar tahrik edici ve güzeldi. Üzerindeki giysinin kısacık eteği, böyle oturunca kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Amını görebiliyordum. Asla külot giymezdi karım.

Gözlerini ekrandan uzaklaştırıp, bir an için bana baktı. Sikimin kalktığını hemen görmüştü. Bir ayağını uzatıp, yavaş yavaş okşamaya başladı sikimi. Sonra yine ekrana çevirdi bakışlarını. Ben de onun gibi yaptım. Sarışın kadın, ormanlık bir alanda, iki zencinin arasındaydı şimdi. Elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu ve zencilerden biri, hırsla sikiyordu onu. Öteki zenci ise kocaman sikini ağzına vermişti. Sonra kamera arkadan yakın plan çekime girmiş ve zencinin, kadının amını değil, götünü sikmekte olduğunu görmüştüm.

"Ohhhhh çok güzel..." demişti Naz, "Nasıl sikiyor, görüyor musun..?"

"Acayip..."

"Neyi merak ediyorum biliyor musun..? Şu senin arkadaşın, Juan'dı değil mi adı, eğer o bu filmi görse ne yapardı acaba..?"

"Ne yapacak..? Otuzbir çekmekten sikini yara ederdi her halde..."

"Offfff..."

onra yine filme takılmıştık. Bir ara karıma baktığımda, onun bir elini bacaklarının arasına sokup, amını okşadığını görmüştüm. Ayağı da sikimin üstünden ayrılmamıştı. Film bitince sikişecektik nasıl olsa. Her zaman olduğu gibi. Acele etmeme gerek yoktu.

"Ahhhh işte bu müthiş..." demişti sonra da.

Yeniden ekrana baktığımda, zencilerin ikisi birden sikiyorlardı sarışın kadını. Biri amından, öbürü götünden. Bir yere sırtüstü yatıp kadını üstüne almış ve sikini götüne sokmuştu. Öbürü de en üste geçip, kocaman sikini amına geçirmişti. İkisi birden pompalıyorlar, siklerini sokup çıkarıyorlardı.

"Kadını mahvettiler..." diye devam etmişti karım, "Ohhhh çok güzel sikiyorlar sevgilim... Çok güzel sikiyorlar... Ben de istiyorum... Ohhhh ben de istiyorum..."

"İki sik birden mi istiyorsun..?"

"Ohhhh evet... Evet sevgilim..."

"Öyle mi..? Peki kim olacak bu talihli ikinci..? Bir adayın var mı..?"

"Var tabii... Şu senin arkadaşın Juan olmaz mı..?"

"Sen delisin... Juan cezaevinde yatıyor bir kere..."

"Olsun... İzine çıkamaz mı yani..?"

"Çıkamadığını söylemiştim ya..."

"Ama Türkiye'de yakınları olmadığı ve bir adres gösteremediği için çıkamadığını söylemiştin..."

"Eeeee...?"

"Gelip burada bizimle kalabilir diyorum..."

"Sen gerçekten de delisin... Ciddi mi söylüyorsun bütün bunları..?"

"Elbette ki ciddi söylüyorum... Ondan daha iyi aday mı olur... Bir yabancı o... Cezası bitince, Türkiye'den sınırdışı edeceklermiş ya... Yani, ilerde baş ağrıtması söz konusu değil demek istiyorum..."

"Uçuk bir şey istediğinin farkındasın değil mi..?"

Bunun üzerine susmuştu karım. Ama kanapenin üstünde kayıp yanıma sokulmuş ve ayağının yerine eliyle okşamaya başlamıştı taş gibi sertleşmiş sikimi. Bu arada ben de, konuştuklarımızın, sikimin daha da çok kalkmasına neden olduğunu farkederek şaşırmıştım. Naz, gözlerini yine ekrana dikmişti. Zenciler, şimdi yuvarlanmışlar ve üstteki alta geçmişti. Sarışın kadın onun, ikinci zenci de kadının üstündeydi yine. İnliyor, çırpınıyordu kadın. Alttaki zencinin siki amında, üsttekininki götündeydi şimdi. Büyük bir hırsla, onu sikmeyi sürdürüyorlardı.

"Seyret sevgilim..." demişti karım o sırada, "Bak ne kadar güzel sikiyorlar kadını... Ohhhhhh çok güzel... Bakarken içim bir hoş oluyor..."

Aceleci parmaklarla, pantolonumun önünü çözüyordu. Sonunda sikimi dışarı çıkarıp, ağzına almayı becermişti. Gözlerimi kapayıp, kendimi tümüyle ona bırakmıştım ben de.

Bundan sonraki bir hafta boyunca, eline geçirdiği her fırsatta, Juan konusunu yeniden gündeme getirmişti Naz. Akşamları eve geldiğimde, mutlaka içinde iki erkeğin bir kadını siktiği sahneler bulunan DVD'ler ayarlamış oluyordu ve onları seyrederken, sürekli beynimi yıkamaya çalışıyordu. Sonra da kucağıma çıkıp, sikimin üstüne oturuyor ve aklımı başımdan alıyordu. Juan konusundaki direncimi de, ufak ufak kaybetmeye başlamıştım. O da bunu hemen farketmişti tabii.

"Tut ki dediğini yaptım..." demiştim sonunda, "Juan'ın izine çıkmasına yardımcı oldum ve buraya geldi diyelim... Onun böyle bir şeye razı olacağının garantisi yok ki..."

"Her şeyin bir usulü vardır sevgilim..." diye yanıtlamıştı beni, götünün içindeki sikimi koparacakmışcasına sıkıştırarak, "Önce yalnız sikecek beni... Sonra da, ikiniz birlikte..."

"Çok emin konuşuyorsun..."

"Sence bana direnebilir mi..?"

İşte bu soruya verilecek yanıt bulamamıştım. Herhangi birinin bile Naz'a direnmesi zordu. Juan'ın ise hiç direnemeyeceği kesindi. Abazanlıktan ölüyordu herif.

Burada size, biraz karımdan söz etmek gerekiyor galiba. Naz benden dört yaş küçük. Yani yirmiyedi yaşında. Boyu bir haylı uzun. Vücudu ince ama en can alacak yerleri, baş döndürecek kadar güzel ve yuvarlak. Hiç doğurmadığı için, biraz küçük sayılabilecek memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve yusyuvarlak. Beli incecik. Kalçaları ise birden genişliyor. Arkadan bakıldığında kıçının güzelliği, normal her erkeği götçü yapacak boyutta. Bacakları alabildiğine uzun ve düzgün. Sapsarı saçlarının çevrelediği yüzü de çok güzel. Ama bundan da önemlisi, yüzündeki o inanılmaz sik kaldırıcı ifade tabii.

Arkadaşlarım da dahil olmak üzere, çevremizdeki tüm erkeklerin Naz'a sulandıklarını biliyorum. Sayıları pek fazla olmasa da, bazılarının onu siktiğine eminim. Özellikle, cezaevinde geçirdiğim o bir yıllık süre içinde, birilerinin bu fırsatı değerlendirmemiş olması, imkansız görünüyor bana. Buna pek aldırdığımı da söyleyemeyeceğim. Çünkü Naz benim karım. Beni sevdiğini biliyorum ve ben de onu seviyorum. Önemli olan tek şey de bu zaten.

Ama, onun Juan konusunda bu kadan ısrarlı olmasının beni iki açıdan şarıttığını da söylemem gerekiyor. Bunlardan biri, onun yılmak bilmeden konuyu gündemde tutması. İkincisi ise Juan'ın karımı sikmesi ihtimalinin beni inanılmayacak kadar çok tahrik ettiğini farketmem. Naz ısrarlı oldukça daha çok tahrik olmam da, işin öbür yanı tabii.

Neyse. Sonunda boyun eğmek zorunda kalmıştım. Juan'a bir mektup gönderip, eğer isterse bizi referans göstererek ve evimizin adresini vererek izin isteyebileceğini, eğer alabilirse de, izin süresince bizimle kalabileceğini yazdım. Bundan sonrası da, çok çabuk gelişti. İşte şimdi, bir Cuma sabahı, trenden inmiş, karşımdaydı.

Pırıl pırıl traşlı kafası, kalın kara bıyıkları ve İsveçliler'inkine pek benzemeyen giysileriyle, istasyondaki kalabalıktan hemen ayrılıyordu Juan. Anladığım kadarıyla, şık olmak istemişti. Hava iyice sıcak olduğu için, beyaz bir pantolan ve beyaz deri ayakkıbılar giymişti. Üstünde de, açık mavi ve çiçek desenli, kolları kısa bir gömlek vardı. Gömleğin bir kaç düğmesi açıktı ve göğsünün kılları dışarı taşıyordu. Onu ilk kez böyle sivil giysiler içinde görüyordum. Ama anladığım kadarıyla bunlar, içeri girmeden önce alınmış, eskiden de kullandığı şeylerdi. Cezaevi'nde biraz kilo almıştı ve şimdi pantolon da, gömlek de, biraz dar geliyordu ona. Elinde küçük bir çanta ve hava soğuyacak olursa giyebileceği merserize bir hırka vardı. O da beyazdı. Tokalaşmak için elini uzattım. Ama o bana sarılıp öptü. Türk usulü. Sonra çıkıp arabaya bindik ve eve doğru yola çıktık.

Evim, İstanbul'un biraz dışında, Zekeriyaköy'deydi . Denizin kenarındaki bu villayı, bir kaç ay önce almıştım. İki katlı, oldukça büyük bir binaydı. Ama bana asıl cazip gelen tarafı, üç tarafı yüksek bir çitle çevrili bahçesinin büyüklüğüydü. Bahçenin dördüncü tarafı ise denizdi. Hatta motorlu yatımı teknemi bağlayabildiğim özel bir iskelesi bile vardı. Bahçe kapısını uzaktan kumandayla açıp arabayı içeri soktuğumda Naz bahçede, orta tarhdaki çiçeklerle uğraşıyordu. Bizi görünce, elinde bir çiçek makası ve çapa, doğrulup bekledi.

Juan, sanki biri kafasına vurmuş gibi, sessizleşmişti bir anda. Gözleri karımın üstüne kilitlenmiş gibi, öylece oturuyordu arabada. Haksız sayılmazdı.

Naz'ın üstünde, beyaz bir tulum vardı. İncecik, penye kumaştan yapılma, daracık ve vücudunu ikinci bir deri gibi saran bir tulum. Kolları ve omuzları çıplaktı. Tulumun önü, beline kadar düğmeliydi ve üstteki iki düğmeyi açık bırakmıştı. Ama işin en öldürücü yanı, kumaşın inceliğiydi. Meme başları, göbeğinin çukurluğu ve hatta kasıklarında, amının üstünde bıraktığı bir tutam kıl bile belli oluyordu. Bize doğru yürüdü. Memeleri, attığı her adımda, müthiş sik kaldırıcı bir biçimde sallanıyordu. Ayaklarında yine beyaz, bez ayakkabılar vardı.

Juan, kımıldamadan oturuyordu hala. Birden sikinin kalkmış olduğunu farkettim. Pantolonunun önünde, küçük bir çadır oluşmuştu. Kapıyı açıp indim. Ama o hala oturuyordu. Dua ediyormuş gibi, gözlerini kapamıştı. Ses çıkarmadan bekledim. Sonunda biraz kendini toplayıp o da indi aşağıya. Bu arada karım da yanımıza gelmişti. Onları tanıştırdım. Sol elini pantolon cebine sokmuştu Juan. Böylece, kalkmış sikini biraz gizlemeye çalışıyordu. Sonra, birlikte varendaya doğru yürüdük.

Naz önümüzde yürüyordu. İncecik penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o başdöndücü yuvarlaklar, benim bile sikimi kaldırmıştı. Juan ise iyice mahvolmuş gibiydi. Varendaya ulaştığımlız anda, rahat koltuklardan birine oturdu ve hala elinde olan hırkasını kucağına koydu. Böylece de biraz rahatlamış oldu. Şimdi sikini gizlemişti.

Karımın dudaklarında beliren küçük gülümsemeden, onun da durumun farkında olduğunu anlıyordum. Sonra gözüme, sehpanın üstündeki viski şişesi, bardaklar ve buz kovası çarptı. Ben de bir koltuğa oturdum. Naz bardaklara bol bol viski koyup, Juan'a ve bana verdi. Genelde sabah sabah viski içmek kimsenin aklına gelmezdi tabii ama, ben karımın işin içine alkolü de katıp, biran önce hedefine varmayı amaçladığını anlıyordum. Bardaklarımızı, Juan'ın üç günlük özgürlüğünün şerefine kaldırdık.

Naz, Juan'la benim tam karşımıza gelen koltuğa oturmuştu. Bardağını yanındaki küçük sehpanın üstüne koyup öne eğildi ve ayakkabılarının bağlarını çözmeye başladı. Tanrım, memeleri tulumundan dışarı fırlamak üzereydiler. Sonra, Juan'ın oraya bakmamaya çalıştığını farkettim. Bu arada karım ayakkabılarını çıkarmıştı bile. Şimdi çıplaktı ayakları. Dizlerini biraz daha aralamıştı. Yalnızca parmak uçları değiyordu yere. Bardağını bir kere daha havaya kaldırıp, bizi de içmeye zorladı.

Juan, sürekli benimle konuşuyordu. Bunu, Naz'a fazla bakmamak için yaptığını anlamıştım. Bir çeşit savunma mekanizmasıydı yani. Ama, daha yeni başlıyordu her şey. Bir süre sonra hiç bir savunma yönteminin onu kurtaramayacağını biliyordum. Nitekim, karım saldırıya geçmişti bile. Durmadan sorular yönelterek, Juan'ı ona bakmaya zorluyordu artık. Bu arada bardaklarımız da boşalmıştı. Naz ayağa kalkıp, üçünü de tekrar doldurdu. Bu sefer yerine oturduğunda, dizlerini daha da çok aralamıştı. Yine Juan'la konuşuyordu. Bir süre sonra küçük ritmik hareketlerle, dizlerini açıp kapamaya başladı.

İnanılmaz derecede huzursuzdu Juan. Karımın içine düşmüştü. Naz dizlerini iyice araladığında, amının dudakları belli oluyordu tulumunun incecik kumaşı altından. Juan'ın aksine, onun durumdan son derece memnun olduğunu görebiliyordum. Viskinin de etkisiyle, oldukça rahat hareket ediyordu artık. Sonra, amının sulanmış olduğunu farkettim. Tulumun incecik kumaşı şimdi ıslanmış ve artık amı, bir resim gibi görünmeye başlamıştı. Manzara öylesine sik kaldırıcıydı ki, ben de bacak bacak üstüne atıp, kalkmış sikimi gizlemek zorunda kalmıştım. Juan'ın yüzü iyice kızarmıştı artık. Gözlerini bir türlü koparamıyordu oradan. Tek yapabildiği, arada sırada bana kaçamak bakışlar fırlatarak, durumun farkında olup olmadığını anlamaya çalışmaktan ibaretti. Bir saatten fazla oturduk öyle.

Juan, kente, alış verişe inmek istiyordu bu arada. Naz, hep birlikte gitmemizi önerdi ve üstünü değiştirmek için yerinden kalkıp eve gitti. Juan'ın gözleri, o gözden kaybolana kadar, attığı her adımda çalkalanan kalçalarından ayrılmamıştı tabii. Başbaşa kalınca, biraz rahatladı ama. Bir süre cezaevinden ve oradaki ortak tanıdıklarımızdan söz ettik. Sonra karımın seslenmesiyle kendimize geldik. Kapıdan çıkmış, bize el sallıyordu.

Juan'ın yüzü, yine allak bullak olmuştu ve yine haklıydı tabii. Tulumunu çıkarmış ve bir büstiyerle bir şort giymişti Naz. Büstiyeri, uçuk sarı renkli ve eteği kesilmiş bir atlet fanilasından başka bir şey değildi. O kadar kısaydı ki, karımın memelerinin alt kısımlarını ancak örtebiliyordu. Bu yetmiyormuş gibi, kol altlarının kesiği de alabildiğine derindi. Bu da, yandan bakıldığında, memelerinin, neredeyse uçlarına kadar görünmesine neden oluyordu. Naz'ın giydiği şort ise üstünde küçücük siyah benekleri olan sarı penye kumaştan yapılmıştı. Öylesine dar ve kısaydı ki, akıl alır gibi değildi. Ona doğru geldiğimizi görüp, bize arkasına dönerek arabanın yanına doğru yürüdüğünde, kıçının yanaklarının bacaklarıyla birleştiği yerde meydana gelen o müthiş yuvarlakların göründüğünü farkettim. Ayaklarına da yine sarı renkli, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılar geçirmişti. Birden durdu Juan. Sonra da bana tuvaletin yerini sordu. Tarif ettim. Elinde çantasıyla içeri girdi. Ben de karımın yanına gittim.

"Adamı öldürmek üzeresin..." dedim ona, "Ya da en azından, siki pantolonunu yırtacak..."

"Ohhh farkındayım sevgilim... Ama çok hoşuma gidiyor biliyor musun..? Sen bir de bana nasıl baktığını görebilsen... Gözleriyle sikti beni kaç kere..."

Bu arada Juan da evden çıkmış bize doğru geliyordu. Çantasını içerde bırakmıştı. İyice sokulduğunda, birden tuvalette ne yaptığını anlayıverdim. Sikini, pantolonunun sağ paçasının içinde, bacağının üstüne sarkıtmış, daha doğrusu öylesine kalkmış bir sik sarkıtılamayacağı için uzatmıştı. Sonra da, bir şeyle onu, bacağına bağlamıştı. Ama ne yaparsa yapsın, o azman siki, yine tüm hatlarıyla belli oluyordu. Onu bacağına bağladığı yer bile belliydi. Ses çıkarmadım.

Arabaya bindiğimizde, karım arkaya oturdu, Juan da öne, benim yanıma. Otomatik kapıyı yine uzaktan kumandayla açıp vitese taktım ve yürüdük. Neredeyse aynı anda, Naz yine Juan'la konuşmaya başladı. Aynadan, onun arka koltuğun tam ortasında, yani önünde bacaklarını maskeleyecek koltuk bulunmayan tek yerde oturmuştu. Doğal olarak ona dönmek zorunda kalmıştı Juan. Yüzünden, yine aklının başından gittiğini anlayabiliyordum. Çaktırmadan dikiz aynasını biraz aşağıya, karımın bacaklarına doğru ayarladım. Tanrım, manzara müthişti.

Dizlerinin arası, iki karışa yakın açıktı Naz'ın. Şortunun, yalnızca bir parmak enindeki ağı, amının dudakları arasına girmişti. Öyle ki, yalnızca deliği görünmüyordu amının. Benim sikim de artık iyice kalkmış ve kazık gibi olmuştu. Niyetim, alış-veriş yapmayı planladığım hipermarkete giderken, bir taraftan da Juan'a, İstanbul'u göstermekti. Bu nedenle, kentin Batı varoşlarından Bağcılar'daki Carrefour'a gitmeyi planlamıştım. Bu da, yolumuzun epeyce uzun olduğu anlamına geliyordu tabii. Naz, tüm bu süre boyunca, Juan'a işkence etti diyebilirim.

Mağazada da, durum pek farklı olmadı Juan için. Nereye gitsek, karım önden yürüyor ve zavallının aklını başından alıyordu. Kalçalarının hareketleri öylesine baştan çıkarıcıydı ki, Juan'dan başkaları da takılmaya başlamışlardı bu inanılmaz sik kaldırıcı manzaraya. O da bunun farkına varmıştı tabii. İnanılmaz bir biçimde sinirlendiğini farkederek şaşırdım.

"Karın çok güzel bir kadın..." dedi birden bana.

"Biliyorum..."

"Etraftakilerin gözleri hep üstünde... Rahatsız olmuyor musun..?"

"Neden rahatsız olayım ki..?"

"Yani ne bileyim..."

Bundan sonra yine sustu Juan. Bir saate yakan kaldık orada. Juan kendine bir şeyler aldı. Bu arada ben de, tekneyle gezineceğimizi düşünerek bir mayo hediye ettim ona.

Sonra eve dönmek için yeniden arabaya bindik. Naz, tıpkı buraya gelirken yaptığı gibi, yine arka koltuğun tam ortasına oturdu. Ayna zaten ayarlıydı ve şimdi onun bacaklarını iyice aralamış olduğunu görebiliyordum. Şortunun incecik penye kumaşı, hem hareket edip, oturup kalkmaktan gevşemiş, hem de am sularıyla sırıl sıklam ıslanmıştı. Şimdi, amının dudakları iki taraftan görünüyordu artık. Kısacası Juan'ı tekrar ve bu sefer daha da şiddetli boyutta esir almıştı. Üstelik bütün bunlar yetmiyormuş gibi, sağ elinin işaret parmağını, bacağının iç tarafında yukarı aşağıya dolaştırmaya da başlamıştı karım. Sanki hafifçe bacağını kaşıyormuş gibiydi ama, bu öylesine sik kaldırıcı bir etki yapıyordu ki, benim de sikim artık zonklamaya başlamıştı.

Eve döndüğümüzde, Juan'a odasını gösterdim. Evin üst katında, bizim yatak odamızın bitişiğindeki odayı, onun için hazırlamıştık. Çantasını ve dükkandan aldıklarını alıp odasına girdi. Karımla ben de kendi odamıza girdik. Naz'ın gözleri parlıyordu.

mofilius
mofilius
64 Followers