Otobüste Başladi 03

PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here

"Hoşlandın sen de değil mi bebeğim" dedi, "ee bu yarağı yiyince hoşlanırsın tabi.."

Bu lafları üzerine sarsılarak boşalmaya başladım.

Sonra telefonu bıraktı masaya. Bir eliyle mememi okşarken, diğer eliyle göt deliğime ulaştı. Parmağını üstüne getirip zorluyordu.

"Ne olursun yapma artık" dedim, "arkadan olmaz, yapamam..."

"Yaparsın yaparsın" dedi, "istemesen de yapacaksın zaten"...

Dayanamadım, "iznim yok" dedim utanarak.

"Ne izni lan orospu?" dedi.

"Anlatamam. Ama olmaz!"

Bir eliyle ayak bileklerimi kavrayıp bacaklarımı iyice havaya dikti. Diğer eliyle sikini götüme dayadı.

Ben "yapma lütfen" diye yalvardıkça daha da hayvanlaşarak içime girmeye başladı. Birkaç hamlede sikini sokmuştu götüme. Senin anlamaman için dua ediyordum artık. Daha önce iki kez boşaldığı için bu kez uzun sürdü gelmesi. Dakikalarca hayvan gibi sikti götümden. Sonra telefonu aldı yeniden. Çekmeye başladı. Bir süre sonra içimden çıktı, göbeğime, memelerime doğru boşalttı döllerini. Her anını kaydetti...

Kilodunu, pantalonunu giydi.

"Hayalimde bile ulaşamayacağım bir kadındın Canan" dedi, "ama aslında sadece bir orospuymuşsun işte. Seni çok zorlamayacağım. Ama arada sırada, canım çektiğinde vereceksin bana artık. Yoksa bu görüntüleri önce patronlara yollarım, sonra da internete koyarım."

Başımı eğdim sadece...

"Haydi sana iyi geceler" dedi sırıtarak. Çıktı gitti...

Kalktım, toparlandım.

Eteği çıkarıp pantalonumu giydim, fularımı taktım.

Eve gittim.

Geldiğimde evdeydin...

Çocuğun beni sikeceğini biliyordun. Ama götümden sikip sikmediğini anlayacak mıydın bilmiyordum.

"Merhaba efendim" dedim uysalca, "hoşgelmişsiniz"...

SEN

Aslında kapıdan girdiğin andan itibaren çocuğun götünü de siktiğini belli ediyordun, ama gerginliğini arttırmak için seni sıkıştırmak istiyordum. Belki cezadan kurtarabileceğini düşünüp, o ümidin an be an yok oluşunun ruhunu ezişini izlemek istiyordum. Aslında çocuğun götünü sikip sikmediğinin hiçbir önemi yoktu. Sadece seni cezalandırmak istiyordum. Seni canım istediği zaman cezalandırabileceğimi göstermek için. Ve cezalandıracaktım da. Senin buna ihtiyacın vardı. Benim de...

"Siktirdin mi kendini sürtük."

"Evet efendim."

"Nasıl siktirdin kendini peki?"

"Tıpkı aşağılık bir orospu gibi efendim."

"Aferin. Çocuk çekti mi kameraya seni?"

Utançtan aniden kıpkırmızı olan kafanı yere eğip dudaklarından sessiz bir "Evet efendim" çıkartıyorsun.

Gülerek "Bu cep telefonları çok iyi oldu valla. Her an her şeyi sonsuza kadar kaydetmek mümkün."

Seni yanıma çağırıp oturduğum yerden eğilip bana incelemem için açtığın deliklerine bakıyordum içkimi yudumlarken. Amından çocuğun dölleri sızıyordu, ama götünde bir şey yok gibiydi. Sertçe parmaklarımı götüne soktum. Ağzından bir inleme çıktı. Laf olsun diye bakıyordum aslında. Götün o kadar genişlemişti ki, farkedilir bir değişiklik olması için çocuğun iki elini birden içeri sokması gerekirdi.

Hiçbir şey söylemeden kalkıp aldığım iplerle ayaklarını sıkıca bağladım. Başına geleceği anlamış ağlamaya yalvarmaya başladın. Yeminler ediyordun çocuğun götünü sikmediğine dair. Bütün yalvarmalarına rağmen seni saçlarından çekerek götürüp salonun ortasında sarkan zincire ellerinden bağladım.

Hiç beklemediğin bir biçimde memelerine çok sert tokatlar atmaya başladım. Hamilelikten ötürü iyice hassaslaştıklarından canın çok yanıyor olmalıydı. Çığlıkların salonu çınlatıyordu.

Memelerin kıpkırmızı olduğunda suratına tokat atmaya başladım. Tokatları yedikçe iyice kendini kaybetmiştin. Bir süre sonra bağırmamaya başladın. Fazla sürmeden de bayıldın.

Ellerindeki zinciri dizlerinin üzerine düşeceğin bir uzunluğa ayarladım. Darbenin etkisiyle birden açtığın gözlerin, aniden üzerine dökülmeye başlayan sidiğimden yanmıştı. Suratını sidiğimle yıkayarak seni kendine getirdikten sonra kalınca plastik bir jop aldım elime. Kah ağzına sokarak kah yalatarak iyice ıslattım her tarafını. Birbirine sıkıca bağladığım ayaklarının tabanına vurmaya başladım aniden. Çok sert vuruyordum. Çığlıklar atıyor, ağlıyor, yalvarıyordun. Tek yaptığım ise daha sert vurmak olmuştu. En sonunda acıdan tekrar bayılacak gibi olduğunu anladığımda durup seni çözdüm.

"Bu kadar yeter şimdilik. Bu senin gibi gerizekalı bir orospuya kimin malı olduğunu hatırlatmıştır biraz. Bu gece salonda mı yatarsın n'aparsın bilemem, ama sakın benim yattığım yerin yakınına gelme senin gibi aşağılık bir orospuyu yanımda istemiyorum."

Neye uğradığını şaşırmış boş boş suratıma bakıyordun. "Burada sabah 7'de kahvaltımı odamda istiyorum. Onun dışında odama adımını atma" dedim salondan çıkmadan önce. Neye şaşıracağını şaşırmıştın. Seni kapının önünde yatırmadığıma mı yoksa senin yatak odana kendi 'odam' dediğime mi şaşırman gerektiğini düşünür gibi bir halin vardı. Ama aslında sen de biliyordun ki bunlar gayet normal şeylerdi. En azından senin yeni hayatın için.

Sabah gözümü açtığımda seni odanın duvarında elinde bir tepsiyle hazırolda beklerken gördüm. Saate baktım. Sekiz buçuk. Bir buçuk saattir ayakta bekliyor olmalıydın. Dün geceden sonra ayaklarının altının halini düşününce şaşırdım bu kadar dayanabilmene. Bir taraftan da senin üzerindeki iktidarımdan derin bir haz duyuyordum. Kalan bütün enerjini toplayıp içten bir gülümsemeyle "Kahvaltınız hazır efendim" dedin. Cevap vermeden arkamı döndüm sana. Bozulmuş olmalıydın, ama yapabileceğin bir şey yoktu. Beklemek dışında.

Saat dokuz buçuk olmuştu. Bir saat daha. Gıkın çıkmadan duruyordun duvarda, üzerinde sadece tasmayla. "Kahvaltımı getir" diye bağırdım. Hemen tepsiyi önüme getirip çayımı koymak için mutfağa koştun. Getirdiğin çaydan bir yudum alıp "Buna niye şeker koymadın aptal karı" diye azarladım seni. "Özür dilerim efendim. Hemen hallediyorum" diyerek gitmek üzereydin ki kaynar çayı birden üstüne fırlattım. Memelerin yanmıştı. Acıdan gözlerinden yaş geliyor, ama bağırmaya cesaret edemiyordun.

Dizlerinin üstüne çöküp ağlayarak "Özür dilerim efendim" dedin. "İzin verin yenisini koyayım."

"Gerek yok portakal suyunu içerim. Beceriksiz bir orospunun yaptığı çayı istemiyorum. Senin gibi iğrenç olmuştur kesin."

Ağlıyordun. Ama hakaretlerime mi yoksa canının acısına mı belli değildi.

Kahvaltımı bitirdikten sonra tepsiyi aldın önümden. Geri geldiğinde "Ayaklarımı yala köle. Kaç gündür yıkayamadım, kokmaya başlayacaklar" diyerek yatağın kenarına oturup sana uzattım ayaklarımı. Başlangıçta iğrensen de zamanla alıştın, hatta hoşuna bile gitmeye başlamıştı. Hararetle yalıyordun ayaklarımı. Her parmağımı tek tek yalıyor, parmak aralarımı dilinle temizliyordun. Sen ayaklarımın her santimetre karesini yalamaya çalışırken, oturduğum yerden üstüne işemeye başladım. Sidiğim önce saçlarına düşüyor, ıslanan da saçlarından da yavaşça sırtına ve suratına süzülüyordu.

Ayaklarımın her yeri senin tükürüğünle parlıyordu. Sen yaptığı işten gurur duyan bir ifadeyle ayaklarıma bakarken kalkıp "Banyoya gidiyorum. Ayaklarım kirlendi" diyerek yıkanmaya gittim. Şaşırmıştın, ama beni kurulamak için arkamdan geldin. Sen elinde havluyla ayakta beklerken ben perdeleri kapatmadan, ağır ağır yıkanmaya başladım. Bir ara sikimi elime alıp sıvazlamaya başladım. Senden tarafa bakıyordum, ama sana bakmıyordum. Seni sikmeyip, seni yoksayarak karşında kendimi rahatlatıyordum.

Aşağılanmayla gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Seni biraz daha ayaklarının üzerinde fiziksel ve psikolojik acılarla beklettikten sonra çıktın. Suratında ağlamaklı bir ifadeyle beni kurulayıp giydirdin.

Sen peşimden gelirken sokak kapısına doğru gitmeye başladım. Askılıktan uzun bir pardösü alıp suratına fırlattım.

"Hadi çıkıyoruz, yeni bir iş buldum sana."

Bugün izin günün olduğu için bütün gün sürecekti dün gece başlayan cezan.

"Hazırlansaydım efendim."

"Bu sefer senin o iğrenç tipinle ilgilenen kimse olmayacak orospu."

Geldiğimiz yer sanayi mahallesinin ortasında garip bir binaydı. Dışarıdan lüks bir şirketin ofisi gibi dursa da tabelası olmadığı için ne olduğu anlaşılmıyordu. Arka kapıdan girdik binaya. İçeri girince pardösünü üzerinden çekip aldım. Elimdeki paket lastiğiyle sertçe çekerek saçlarını at kuyruğu yaptım. Daha sonra gözlerin ve ağzın hariç suratını tamamen kapatan siyah deri bir maske geçirdim kafana. Gözlerini de yine deriden kalın bir bantla kapattıktan sonra ellerini arkanda kelepçeledim. Tasmana da bir ip taktıktan sonra seni gözlerin ve ellerin bağlı, soğuk koridorlarda peşimden sürükledim. Ürkütücü sessizli bozan tek şey senin adımlarıma yetişmeye çalışan topuklu ayakkabılarının sesiydi.

Bir kapıyı açıp depo gibi bir yere girdik. Kulakları sağır eden bir müzik çalıyordu burada. Görme duyunla birlikte duymanı da kaybetmiştin artık. Seni metal sandık gibi bir şeyin içine dizlerinin üstünde oturttum. Seninle ilgilenmek için kadın ve erkek köleler her yerinden seni sandığın içine bağladılar. Kıpırdayamıyorlardı. Sandığın kapağını da kapattıklarında sadece kafan dışarıda kalmıştı. O da zaten ağzından ibaretti seni görenler için.

"Farkettiysen sanayinin oradayız. Bütün gün yorulan işçiler gelip 1 liraya ağzını sikecekler. Teker teker. Ben yanına gelene kadar dua et de 50 lira toplamış ol. Yoksa senin için kötü olur."

Bunu diyerek bana eşlik eden kölelerle birlikte dışarı çıktım. Ben çıkarken içeri abaza işçiler doluşmaya başlamıştı bile...

Uzunca bir süre kölelerle eğlendikten sonra içeri girdim. Amele kalmamıştı. Yanına gidip paraları saydım. 44 lira. 44 amele. 44 terli ve kokmuş sik. Boğulmamak için yutmak zorunda kaldığın 44 ayrı adamın dölü. Bir kısmı çocuğun bir kısmı deden olacak yaşta 44 kişi.

"Sen ne beceriksiz bir orospusun böyle. Toplayamamışsın 50 lirayı. O zaman sıradaki cezayı fazlasıyla hakettin."

Gözlerindeki bandı çıkardım. Bir taraftan ışığa alışmaya uğraşırken bir taraftan da etrafı tanımaya çalışıyordun.

"Şimdi memleketin en ucuz tuvaleti olacaksın. 25 kuruş veren herkes gelip senin ağzının içine işeyecek. Hepsini içeceksin. Kaytarmak yok. Hadi iş başına. 50 lirayı bu sefer tamamlaman lazım."

24 kişinin sidiğini içmek zorundaydın. Hem de onların gözlerinin içine baka baka. Yuttuğun döller yeterli değilmiş gibi şimdi de bu.

Yeni cezanı açıkladıktan sonra kölelerle birlikte tekrar çıktım.

Uzun saatler sonunda geri geldiğimde maskeni çıkardım. Suratın bembeyazdı. Sandığı açtım. Her yer sidikti. O kadar adamınkini içerken dayanamamış sen de işemiştin. Saatlerdir kendi sidiğinin içinde duruyordun.

Köleler aralarında gülüşerek seni çözdüklerinde bir elbise fırlatıp yerleri temizlemeni söyledim. Sandığın içini o elbiseyle temizledikten sonra "Şimdi kazandığın parayla eve döneceksin. O elbiseyi de giymeyi unutma. Ha tabi, sana kalmış istersen çıplak da gezebilirsin buralarda. Kimsenin itiraz edeceğini sanmam" gülmeye ara verip lafımı tamamladım "Ayrıca benden önce eve gidip yemek hazırlasan iyi edersin. Yoksa yeni bir ceza seni bekliyor."

Sen şaşkın bir şekilde elindeki sidiğe bulanmış elbiseye bakarken çıkıp gittim.

BEN

Berbat bir halde kalakalmıştım öylece. Ne yapacağımı bilmeden duruyordum orada...

Bu halde bir yere gidebilmem mümkün değildi. Daha ne kadar dibe batacaktım?

O sırada en çaresiz fikir geldi aklıma. Yardım isteyebileceğim tek kişi...

Elbiseyi üstüme geçirdim. İğrençti...

Kapıya çıktım. Yoldan geçenlere telefon için yalvarıyordum neredeyse. Sonunda birisi halime acıdı muhtemelen. Telefonunu verdi. Ofisboyu aradım. Bir araba bulup beni almasını istedim.

Çok soru sormadı. Ama karşılığını alacağını açıkça söyledi. Ne istese yapacak haldeydim zaten.

Gelmesini beklerken uğradığım laf atmaların, tacizlerin hesabı yoktu. Bir ara genç erkeklerden oluşan bir grup beni zorla depoya soktular. Oramı buramı sıkıştırıp aşağıladılar, ama daha ileri gitmediler. Belki de berbat kokuyor olduğumdandı. Bilemiyorum. Derken ofisboy gözüktü. Bir arkadaşından ödünç aldığı arabayla önümde durdu. Halimi gördüğünde inanamaz gözlerle baktı. Sadece "oha" dedi kabaca...

Arabanın bagajından büyük bir çöp poşeti çıkardı. "Şunu üstüne geçir de öyle bin. Çocuğun arabasını batırma" dedi. Kıpkırmızıydım...

Poşeti üstüme geçirdim, arabaya bindim.

"Bunun karşılığı fazla olacak ama" dedi pis pis sırıtatak...

"Bugün değil ama, lütfen" dedim fısıltıyla.

"Tamam bebeğim" dedi, "zaten paçavraya çevirmişler seni. Bu halde ben bile sikmem seni. Şu hale bak, ayaklı tuvalete dönmüşsün. Ama madem hoşuna gidiyor, ilk fırsatta benim de özel tuvaletim yaparım seni."

Kahkahalarla gülüyordu.

Berbat hissediyordum kendimi...

Evin önünde indirdi beni arabadan.

"Fazla uzamasın ama" dedi ben giderken, "ayrıca arabasını aldığımız arkadaşa da bir küçük ödemen olacak artık"...

Bundan neyi kasdettiğini anlamamıştım. Ona da mı siktirecekti beni, yoksa para vermem gerektiğini mi istemişti bilmiyordum. Çok da önemli değildi, o esnada tek isteğim bir an önce eve girmekti.

Dairemin olduğu kata geldiğimde artık bu işkence bitecek derken kapıcımızla karşılaştım. Çırılçıplak vücuduma yapışmış ıslak elbisem nedeniyle tüm hatlarım ortadaydı. Adamın gözleri faltaşı gibi açıldı beni o halde görünce. "Bu ne hal Canan Hanım?" dedi şaşkınlıkla. Ama yine de, o berbat halime rağmen adamın gözleri yiyecekmiş gibi dolaşıyordu vücudumda.

"Birşey yok" dedim telaşla, kapıyı açıp içeri attım kendimi. Kapıcının nefes alışlarını duyabiliyordum hala kapının arkasında. Bir bela daha almıştım başıma...

Koşarak banyoya gittim. Elbiseyi çöpe atıp duşa girdim. Uzun uzun yıkandım.

Sonra çırılçıplak çıktım banyodan, mutfağa gittim. Yiyecek birşeyler hazırladım sana. Bugün yaşadıklarımdan sonra bir ceza daha kaldıramayacak gibi hissediyordum kendimi. Her ne kadar bundan cinsel bir haz alıyor olsam da...

Ardından bekleyiş başladı...

Saatler geçmişti, hala yoktun. Kapıcımız Hasan Efendi belli zamanlarda uğrardı. Ama bu gece sık sık Bir şey lazım mı diye uğruyordu. Rahatsız oluyordum aslında, ama senin her an gelme ihtimalin nedeniyle de kapıyı üstümde kısacık, neredeyse her yerimi gösteren bir elbiseyle açıyordum. İçimde Bir şey olmadığından vücudumun her yerini görüyordu Hasan Efendi. Pantalonunun üzerinden sikinin iyice kalkmış olduğunu görebiliyordum. Hemen göndermeye çalışıyordum onu, o ise uzattıkça uzatıyordu lafı...

Oldukça geç bir saatte kapı yeniden çaldı. Açtım. Yine Hasan Efendi'ydi.

Sinirlenmiştim artık. Senin hala gelmemiş olman da sinirlerimi bozmuştu.

"Yeter artık ya, ne istiyorsun" diye azarlamaya başladım adamı. O alttan almaya çalıştıkça ben daha çok bağırmaya başladım. "Şikayet ederim seni bak, yeter be"...

Tam o sırada asansörden çıktın.

"Ne oluyor?" dedin. Ben birşeyler gevelerken Hasan Efendi, "yok Bir şey beyim" dedi, "Canan Hanım'ın bir ihtiyacı olup olmadığını sorduydum. Kızdı bana"...

"Adamcağıza ne laf ediyorsun ulan orospu" dedin bana dönerek, "iyilik yapmış sana. Ama sen iyilikten ne anlarsın amına koduğumun sürtüğü"...

Adamın önünde benimle böyle konuşmana bozulmuştum. "Ama" diyecek oldum, "siktirme amanı yavşak" dedin, "gir içeri"...

Hasan Efendi'ye döndün, "kusura bakma sen Hasan Efendi, bazen böyle densizlikler yapar bu salak." Bana döndün, "özür dile Hasan Efendi'den hemen!"

"Özür dilerim Hasan Efendi" dedim başımı öne eğerek...

"Böyle orospu gibi kapıya çıkmışsın. Adamcağızın da canını çektireceksin şimdi aptal karı..." dedin bana.

Hasan Efendi "estağfurullah" diyecek oldu, susturdun onu. "İçeri gel Hasan Efendi" dedin adama, "kuru kuru özür yetmez"...

Pis pis sırıtıyordun bana bakarken. Kenara çekilip yok verdim. İçeri girdiniz, koltuklara geçip oturdunuz. Hasan Efendi şaşkın şaşkın bakıyordu öylece. Onca yıl burnundan kıl aldırmayan ben, bir süs köpeği gibi bekliyordum yanı başınızda emirlerin için.

"İçecek birşeyler ikram etsene misafirine" dedin. Hemen koşup birşeyler hazırladım size.

Bu geceki "cezam" belli olmuştu. Bu kapıcı müsveddesine aşağılatacaktın beni belli ki.

"Eee Hasan Efendi" dedin, "sana yaptığı terbiyesizlik için bu sürtüğe ne ceza verelim? Ne istersin?"

Hasan Efendi hala anlamamış, şaşkın ve biraz tedirgin oturuyordu. Lafı eveleyip geveledi: "Aman beyim, estağfurullah" dedi.

"Boşver" dedin gülerek, "bu karıyı sikmeyi hiç düşünmediğini söyleme bana"...

Adam kıpkırmız oldu.

"Bu gece dileğini gerçekleştirme şansı veriyorum sana işte"...

Şaşkın şaşkın bakıyordu hala.

Bana dönüp başınla işaret ettin sadece. Üstümdeki tek parça elbiseyi bırakıverdim omuzlarımın üzerinden. Çırılçıplaktım önünüzde. Hasan Efendi'nin gözleri bana kilitlenmişti. Yaklaştım, önünde dizlerimin üzerine çöktüm. Ellerimi uzattım ve fermuarını indirdim. Heykel gibi duruyordu sadece. Arada bir sana kaçamak bakışlar atıyordu.

"Ben sizi biraz rahat bırakayım" dedin ve odadan çıktın.

Fermuarını indirdiğim anda Hasan Efendi'nin çoktan sertleşmiş siki fırladı kilodunun arasından. Kalındı...

Dudaklarımı aralayıp ağzıma aldım beklemeden. Emiyor, yalıyor, hayatının oral seksini yapıyordum adama. Hoş daha önce hiç oral seks yapan birisi olmuş muydu ona, bilmiyorum...

Garip iniltiler çıkarıyordu. Hatta böğürüyordu...

Siki ağzımda gidip geliyor, Hasan Efendi'den anlaşılmaz sözler çıkıyordu. Dayanamadı fazla. Ağzıma boşalmaya başladı. Fışkıran her damlayı yuttum ona bakarak. Yalayarak temizledim sikini iyice. Nefesi biraz düzelene kadar bekledi. Gözleri vücudumun her santimini sikiyordu sanki. Siki kısa sürede yine sertleşti. Tek bir kelime söylemeden beni yere yatırdı. Bacaklarımı aralayıp arasına girdi ve sikini amıma kökleyiverdi. İyice üstüme abanmış, ezerek sikiyordu beni. Artık yaşadıklarının gerçekliğine alışmış olsa gerek, ilk heyecanı daha azalmıştı.

"Amına koduğumun orospusu seni" diye fısıldıyordu kulağıma, "nerede o afran tafran şimdi orospu? Kaç kere seni düşünerek 31 çektim biliyor musun? Böyle amcık bir orospu olduğunu bilsem daha önce sikerdim seni. Hoşuna gitti mi yediğin yarak orospu?"

Sertçe gidip geliyordu içimde. Üzerime iyice yattığı için vücutlarımız sürtünüyor, canım biraz acıyordu. Tüm ağırlığı üstümde olduğundan nefes almakta zorlanıyordum. Dudakları yüzümde dolaşıyordu. Nefesi pis kokuyordu, iğrençti. Ama katlanmaktan başka çarem yoktu.

"Filmlerdeki orospulara görmüştüm ama hiç denememiştim" dedi sonra. Dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı, dilini zorla ağzıma soktu. Dilini ağzımda dolaştırması midemi bulandırıyordu. Aslında o da ne yaptığını bilmiyor, gördüğü şeyleri deneyecek bir oyuncak bulmanın heyecanını yaşıyordu.

Bir süre sonra içimden çıktı. "Arkanı dön" dedi. Önünde dört ayak üstüne geçtim. Kalçamı araladı, sikini götüme dayadı. İtmeye başladı. Yavaş yavaş giriyordu içime.

"Ohhhh" diye inledi, "ne güzel götün varmış lan. Gece gündüz sikerim ben bu götü"...

Sertçe gidip gelmeye başladı içimde.

"Şimdi de bağırıp çağırıp azarlasana amcık" dedi, "götüne koca yarağı yiyince sesin kesiliyor bakıyorum da"...

"Sok sikini iyice, sik, parçala beni" diye inledim. Bu onu daha da azdırdı. Hareketleri iyice hızlandı, sertleşti. Bir süre sonra kasılmaya başladığını hissettim. Sikini götümden çıkardı, amıma soktu. Birkaç git gelden sonra içime boşalmaya başladı.

Sonra çıktı. Koltuğa yaslanıp oturdu yere nefes nefese...

Başımı çevirdiğimde senin odada bizi izlediğini gördüm.

Hasan Efendi seni görünce yine panikle toparlanmaya çalıştı.

"Rahat ol" dedin, "bu orospunun sikişmediği adam kalmadı zaten." Güldün.

Tedirginliğini biraz atmıştı. Yine de utana sıkıla "beyim" dedi, "birşey diyeceğim, ama yanlış anlama"...

"Söyle Hasan Efendi" dedin.

"Benim bir oğlan var. Biraz aklı gidiktir. Yirmisine geldi, hala bir kadına eli değmedi."

Anlamıştın demeye çalıştığını. Fikir hoşuna da gitmişti. Gerizekalı bir adama beni siktirmek senin bile aklına gelmezdi.

"Ne demek Hasan Efendi" dedin, "getir hemen oğlanı. Sevaba girelim bari"..

Gözleri parladı adamın. Hemen toparlandı, giyindi, koşa koşa çıktı.

"Hoşuna gitti mi sürtük?" dedin.

Başımı eğdim, "evet efendim" dedim fısıltıyla.

"İyi" dedin, "git yıkan da yeni sikicine hazırlan o zaman".